Edebiyat
  Gül ve Bahçıvan
 
Gül, Bahçıvan…
Gül… Koku… Peygamber kokusu… Ne zaman gül dense aklıma bunlar gelir. Neden o zaman gül yetiştirmiyorum?
Yapılacak ilk iş sanırım tohum bulmak olacak. O kadar da zor olmasa gerek. Bak, ne güzel tohumlar bunlar. Rengârenk, farklı tohumlar. Her biri sanki “Ben farklı bir gülüm!” diye haykırıyor. Hâlbuki ben hangi tohumun nasıl bir güle gebe olduğunu da bilmiyorum. Ama bir tercih imkânım olsa herhalde kırmızı gül açanı tercih ederdim. Dedim ya, öyle bir şansım yok. Çünkü hangi tohum, hangi gülü açacak; bilmiyorum. Öyleyse rast gele ekeceğim tohumları. Ne de olsa hepsi gül değil mi? Kırmızı, beyaz, sarı olmuş, ne fark eder?
Sıra toprağa kazma vurmada. Ama yanı canı yanarsa… Öyle ya herkesin sandığının aksine toprak ölü müdür? Eğer ölü olsaydı içinde bulunan bir sürü canlının nasıl hayat bulmasına vesile olabilirdi? Nasıl insanı içine alıp kendine benzetebilirdi? Ve en önemlisi insan nasıl topraktan gelebilirdi? Öyleyse toprağın canını acıtmamam ve kazmamı dikkatli vurmam gerekir. İşte şimdi yavaşça eşeliyorum toprağı. Kazmayı vurmuyorum da adeta okşuyorum, kaşıyorum onu.
Her kazışımda güzel kokular vuruyor topraktan burnuma. Acaba diyorum gül kokusu kendinden midir, yoksa topraktan mı? Aman, ne fark eder ki, güzel koku değil midir esas olan? Toprak kokusu, gül kokusu…
Özenle ekiyorum elimdeki gül tohumlarını. O kadar özeniyorum ki, daha önce böyle bir davranışta bulunduğumu hatırlamıyorum desem yeri var. Ve yine özenle kapatıyorum ki üstlerini tohumların; olur ya bir zarar görürler diye de korkmuyor değilim. Sıra mı, ab-ı hayatta. Şimdi birkaç damla su bu tohumların hayat suyu olacak. Bu sudan kana kana içecek gül tohumlarım. Gül tohumları değil kesinlikle. Gül tohumlarım.
Beklemek ne kadar da zor. Doğmayı, yürümeyi, konuşmayı, büyümeyi beklemek… Ve nihayet ölümü beklemek. Dünya yolculuğu bu. Ömür denilen törpü çalışırken biz hep bekliyoruz. “Ey sevgili, uzatma dünya sürgünümü benim.” Şimdi ben tohumların patlamalarını, boy vermelerini beklemek zorundayım. Neden tohumları ekmemle büyümeleri bir olmaz? Neden beklemem gerekir?
Artık toprağı bir kapı edasıyla aralayan yeşil filizler görüyorum. İçim uçmaya hazırlanan bir yavru kuş edasıyla kıpır kıpır. Beklemek de güzelmiş sonuç güzel olunca. O filizleri göremeseydim kahrolurdum. Ama şimdi dünyaya sığmıyorum. Belki biraz daha büyürsem aya ilk giden Türk de olabilirim.
Goncalar niye gündüz açmaz, gecenin ıssız karanlığını seçer açmak için. Gül olmak ve güzel kokular yaymak için… Biliyorum, eğer beklersem başlarında açmayacaklar yine. Sanki bir sırrı saklayan ağız gibiler şimdi. Yumdukça yumuyorlar dudaklarını. İşte bu durum içimde yanan ateşi biraz daha alevlendiriyor. Tıpkı külün koru saklaması bu. Külü biraz sıyırsalar altından ne büyük bir alev çıkacak.
Ya Rabbim, ne güzel görüntü bu. Tahmin ettiğimden de güzel. Her çeşit gül mevcut burada. Kırmızı, beyaz, sarı ve adlarını dahi bilemediğim renkler var burada. Hele yayılan kokuları tarif etmeye çalışmak her halde bir âmânın karşısındaki manzarayı tasvir etmesi gibi bir şey.
Orada bir gül dikkatimi çekti. Hepsinden farklı görünüyor. Acaba yanıma alsam nasıl olur? Yavaşça uzatıyorum elimi ki incitmemeyim. Bu kadar emekten sonra hangi bahçıvan gülünü incitmek ister? Adeta belini okşuyorum; ama o da ne? Bir şey elimi, yok yok, hem elimi hem de kalbimi acıtıyor. Geri çekiyorum elimi, yavaş yavaş akıyor kanım parmağımın ucuna doğru. Şaşırıyorum. Bu nasıl olur? Diken… Hatta dikenler… Güllerimin gövdelerinde bir sürü diken var. Ben bunu düşünememiş miydim? O güzel koku, o güzel görünüm… Diğer taraftan ya emeklerim… Hepsi bunun için miydi? Canım yanıyor. Kanım aktığı için mi? Hayır, dikenler aslında elime değil kalbime batmıştı çünkü. Bakmayın elimin kanadığına.
Peygamber kokusunu almak istemiştim. Peygamberi görmek… En azından onun soluk bir yansıması olan rengârenk güllere bile bakmak benim için yeterli olacaktı. Olmadı, başaramadım. Gül yerine diken mi yetiştirmiştim. Yoksa dikenlerden güle giden yolu mu bulamamıştım? Bir yerde yanlış yapıyordum; ama nerede?
Ey bahçıvan, şimdi karar verme zamanı. Diken acıtıyor diye yoksa güzelliklerin de var olduğunu inkâr mı edeceksin? Yoksa oyunbozan bir çocuk gibi dikenli diye bütün gülleri sökecek misin?.. 
                                                                      Dursun TARAKCI
 
  Bugün 44 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol