BİRBİRİMİZİ YEMEKTEYİZ
Dekor: Sahne ikiye bölünmüştür. Giriş tarafının tersi mutfak giriş kapısının yanı oturma salonudur. Burada bir yemek masası bulunmaktadır. Yemekler ve tabaklar hazır bir şekilde misafirler beklenir.
Karakterler: Dış ses, Ejder, Nahide, Nine(Dilber Hala Taklidi), Hürrem, Kocaman
Başlama: Ejder içeride telaşlı bir şekilde dolaşırken dış ses konuşmaya başlar.
Dış Ses: Evet sevgili seyirciler bir birbirimiz yemekteyiz programına daha hoş geldiniz. Bugünkü programımızın ev sahibi Ejder Bey. Nasılsınız efendim? Bugün misafirlerimize neler hazırladınız?
Ejder: (Sofrayı hazırlamaktadır. Elinde nane de vardır. Bu arada fısıltılı bir şekilde şarkı söyler.) Aslında bugünkü arkadaşlar zıkkımın pekini bile hak etmiyor ama ne yapalım format gereği bir şeyler hazırladık işte. Akşama Afyon’un sakala çarpan çorbasıyla başlicam. Ama bir ilave yaptım yani mucit kişiliğimle. Ne de olsa makine mühendisi değil miyim? Ha hayyy.
Dış Ses: Nedir o sürpriz, bize söylemicek misiniz?
Ejder: Ay misafirler de neredeyse gelirler. Ooohh çorba da mis gibi olmuş. Sürprizimiz tabii ki nane! Azıcık üzerine nane de dökeyim. Ay nane dedim de aklıma geldi ayol. Nane nane nane nan nane nane x 2 /Nane şekeri bu ne bahane / Şahaneyim şahane bundan sana ne / Yıldız kaydı gökten yürek yandı birden / Unutamadı sende unutamadı alem / Nane nane nane nan nane nane…
Dış Ses: Bakıyorum da neşeniz yerinde Ejder Bey. Evet yani, hiper starım ben. Üzerimde müthiş bir pozitif enerji, sinerji.monarşi, alirji var. Seyircimle ben harika bir ikiliyiz.
Dış Ses: Peki sonra ne ikram edeceksiniz misafirlerinize?
Ejder: Ay sonra ara sıcak olaraktan kolpaçanga böreği yaptım. Onu vericem.
Dış Ses: O nasıl bir ara sıcak öyle. Biz paçangayı biliyoruz ama bu paçana kaçana da ne oluyor? Ejder Bey bu akşam anlaşılan mucitlikte sınır tanımıyor.
Ejder: Anlatim efendim. Sosyetenin sebzeyle yaptığı kolpaçanga böreğini benaldım, sebze yerine içine kol gibi muzu koydum. Oldu mu sana kolpaçanga böreği. Muz da muzlu yani, unutmayın hanımlar muz çikita olacak. Bakın şarkısını bile yaptım. (Şarkıyı söyler.) çikita muz
çikta muz
çikta çikta çikt
çik çik çik çikita
çikita muz
fidanı muz sensiz kalbim buz buz
hiçbirşey isteme benden
ahhh yoksa bu aşk tuz buz
ohhh yoksa bu aşk göz göz dudak dudak ten ten
daha fazla diretme
üstüme fazla gelme
inan ilacın benim
ahh ok gibiyim ok ok ohh yok gibiyim yok yok
çikita muz çikta çikta çikta çik çik çiki ta çikita muz
Dış Ses: Tamam Ejder Bey, yeter artık kulağımızın pası sildiğiniz. Biraz daha devam ederseniz erozyon, korazyon, depresyon geçireceğiz burada.
Ejder: AA, hatırlattığın iyi oldu, depresyonu da söliim mi, ne olur, dış kapının mandalı dışses bey.
Dış Ses: Ama olmaz ki Ejder Bey o sizin şarkınız değil, ayıp olur hanfendiye, hem de şarkıya tabii.
Ejder: Ne demek istiyorsun sen ha ne demek. Benim gibi bir hiperstara, ben bu ülkenin en büyük sanatçısıyım. Ben hiperstarım. İnsanlar beni seviyo, herkes bana hayran. Bütün haber kanallarında benden bahsediliyo, tiyatro sahnelerinde taklitlerim yapılıyo. Saksı değilim ben saksı değilim. Ben sanatçıyım, hiperstarım.
Dış Ses: Tamam Ejder Bey sakin olun, aslında olmasanız da olur reytingler tavan yaptı. Peki ara sıcaktan sonra ne var mönüde?
Ejder: Efendim aslında İmambayılda yapicektim, ama imamı kaçırdım, bayamadım. (Güler) Ayy şaka kız dışses şaka. Efendim asıl yemeğimiz Malatya’nın kurşun geçmez köftesi. (Tabancayı çıkarır ve ateş eder. Köfteyi kaldırır havaya.) Gerçekten de kurşun geçirmiyormuş. Tarif yanlış çıkmadı. Şimdi bu da verilmez ki. Neyse yedeğimizde dırdır kebabı var. Nasıl olsa bu akşam dırdır yapmaya bahane arayacaklar. Yemeğin dırdırını yaparlar anacım. Son olarak da konuklarıma tatlı faslında vezirparmağı yaptım. Beni eleştirmeye kalkanların ağzına çifter çifter tıkacağım.
Dış Ses: Aman Ejder Bey bu kadar acımasız olmayın. (Kapı çalınır) Aa bakın, misafirleriniz de geldi sanırım.
Ejder: Ay çok heyecanlıyım, geldiler değil mi? (Önde Nahide, diğer karaktarlarle birlikte girerler.)
Nahide: Ne bu kardeşim, yarım saattir aşağıda bekliyorum. Olmaz böyle bir şey!
Ejder: Aaa, niye bekliyordun ki! Binseydin asansöre, çıksaydın buraya ayol!
Nahide: Ben de onu diyorum. Asansörün girişine 4 kişiliktir yazmışsınız. E ben de tek kişiyim. Bu üçü gelene kadar az beklemedim, dört kişiye yarım saatte sayıyı ancak tamamladık. Bu vakte kadar asansör kabininde bunların gelmesini bekledim. (Suratını ekşitir.)
Ejder: Allah seni ne yapmasın kı! Geçin şöyle sofraya. Sofraya oturmaya başlarlar.)
Nine: Vıyyy telledim ha! Şöle bi nefes alayim hoşşikler.
Dış Ses: Ne o nine,çok yoruldun galiba.
Nine: Ne ninesi ne ninesi, nine senin anandır, ne ninesi seni dışses bozuntusu! Daha ömrümün baharında bir kelebeğim ben.
Dış Ses: Tamam nine kızma!
Nine: Bak hala nine diyor! Ben senin anneni cebimden çıkarırım be. Şöyle bir oturayım sofraya da görelim bu mühendis bozuntusu hiperstar Ejder ne yapmış?
Ejder: Aaa her şeye laf edebilirsin ama sanatçı kişiliğime asla laf söyletmem, lütfen! Halk bana bayılıyor. Beni el üstünde tutuyor. Sokakta hep yolumu kesiyorlar. Benden imza istiyorlar. Bana saygı göstermek beni seven bu halka selam göstermektir. (İki elini seyircilere doğru açar.) Ben çorbalar için mutfağa gidiyorum. Siz uslu durun.
Dış Ses: Ooo, bugün yine çok şıksınız gocaman bey, bu şıklığınızı kime borçlusunuz?
Kocaman: Kime olacak canım, kakafoni alışveriş sitesine. Ucuzluk vardı aldım. Hepsi marka bunların. (Değişik giysilerini tutarak) Bu Adiidas’tan,bu naykiden, bu paladan bu dayıdan çoraplar da ags’den.
Dış Ses: Biz Polo diye bir marka biliyorduk ama siz devrim yaptınız, pala, ags.
Kocaman: Evet canım polo değil pala, posbıyıklı bir arkadaşım var bunu ondan aldım. Gelirken çorabımı çok aradım bulamayınca arkadaşın çorabını giydim geldim. Ags yani arakdaş giyim sanayi. Iyyy beyaz çorap, akiii resmen akiii. (Komik bir gülüş atar.)
Dış Ses: Sizin için Gürcü diyorlar ne dersiniz buna.
Kocaman: Aa üstüme iyilik sağlık, annem babam gürcü ama ben kesinlikle değilim. Yani kimsa beni park edemaz.
Dış Ses: Anlaşıldı, sizi hiç park edamadık. Bir de meseleleri çok abarttığınız söyleniyor. Hiçbir şeyi beğenmiyormuşsunuz. Çok palavra atıyormuşsunuz!
Kocaman: Aaa aaaa! İşte buna çok kızarım bak. Ne demişim.
Dış Ses: Ünye’nin en iyi voleybolcusuymuşsunuz.
Kocaman: Ama öyleyim, hopaa, hatta Türkiye’nin en iyi voleybolcusuyum. Bunda ne palavrası var anlamadım yani.
Dış Ses: Bu da bi palavra olmasın?..
Kocaman: Ben Gocaman, burası Ünye, İmam Hatip’e geldiğimden beri hayal ederdim, bu okul voleybolda birinci olur mu? Yaptım, olacak. Çünkü bu okulda Dege var, Şekerim var, Deli Dumrul var. Yaptım olacak. Bizim öğrencilerimiz de (acıklı) bunu hak ediyor. Yaptım, olacak. Çünkü ben bu ülkenin en iyi voleybolcusuyum. (Bekler.) Kendimi bir an Ali Ağaoğlu zannettim ha.
Dış Ses: Çok ilginç, renkli bir yarışmacı olacaksınız anlaşılan. Peki,yarışmaya nasıl katıldınız, bir de sizden dinleyelim. Bunun bize bir hikâyesi olduğunu söylediler.
Kocaman: Ben bir gün böyle yemekhanedeyim, yemek yiyorum. Ekmeği de şöyle tutmuşum. (İşaret ve ortaparmak ile kibarca) O gün arkadaşlardan biri benimle ekmeği ne kibar tutuyorsun, bayanlar gibi dedi. Bende o gün lamba yandı tabii. Ekmeği böyle tutabiliyorsam iyi yemek de yapabilirim dedim. Zaten çamurluk da bende, ben bunları dilimle bayarım. İşte hikayem kısaca bu.
Dış Ses: Ohaa yani, ekmek tutmak ve yemek yapmak. Bu ekmek tutuşla sen ancak özünün farkına varabilirsin. Yemek yaptığının değil.
Kocaman: Bak dışses ayıp oluyo ama, biz erkekliğin kitabını yazarken sen bakkaldan a4 kağıdı istiyordun?
Nahide: Ana sen de aynı ağabeyim Nihat gibi konuştun ha!..
Ejder: Evet, ben geldim. (Elinde çorba tepsisi).Size bugün ilk olarak çorbamızı ikram ediyorum. Bol naneli. Benim tarifim bu. Yiyin bakalım yiyin. Nane şekeri bu ne şahane nane nane nane nane nanna nanna ne!... (Bu arada çorba içilmektedir, içenler ağzını buruşturur.) Nasıl olmuş ama harika di mi?
Hürrem: (Herkese çorbası uzatılır. Bir Hürrem kalır.) Hani benim çorbam, çorbamı verin bana. Ben çorbamı isterim validem. Sülümanı isterim ben. Bana Sülümanı getirin. Onsuz boğazımdan geçmez.
Nine: Bu da kendini Hürrem sanıyor zavallı, oğlum Dış Ses bunu tımarhaneden mi getirdiniz buraya, hı! Kızım, Sülüman öleli asırlar oluyor.
Hürrem: Olamaz Sülüman öldü mü? Sülüman’ı verin bana validem, ben onu istiyom. Çorbamı da verin.
Ejder: Ya ne sabırsız kadınsın, al al çorbanı.
Dış Ses: Hürrem Hanım, Süleyman Bey sizi programdan sonra yıldız tv’de bekliyor. Hiç merak etmeyin. Şimdi yarışmaya devam edelim.
Hürrem: Ama bunlar öyle demiyo bana, ben Sülüman’ı istiyo, yemek istiyo ben!.. (Çorbayı şöpürdeterek içer.)
Ejder: Aferin kı, ortama da hemencecik ayak uydurdun. Yani saraylı maraylıyım demiyon. Şöpür şöpür maşallah.
Nahide: Şu çorbaya bak be buram buram Anadolu kokuyor, nane, kekik, ot kokuyor. Benim ülkemin çorbasının gözü olsa inanın o da bir başka bakar, üff ülkemin çorbası işte bir başka kokuyor kardeşim.
Nine: Ne Anadolu kokması be, bu da çorba mı? Benim yaptığım çorba bundan kat kat güzeldi. Hoşşikler.Hiç beğenmedim. 5 üzerinden sıfır, hatta 10 üzerinden de sıfır. (Kâseyi başına dikler.)
Ejder: Bak nine, nine dedik seni bağrımıza bastık. Ben sadece nane değil aynı zamanda tüm sanatçı kişiliğimi katıp yaptım bu çorbayı. Hem beğenmedim diyorsun hem de tası başına dikiliyorsun.Arıza mısın sen, arıza mı?
Nine: Dur oğlum ne kızıyorsun? Bak önce tadını alamamışım, o yüzden. Aslında pek de fena da değilmiş.
Ejder: Ha şöyle imana gel. Kimse benim naneli çorbama laf edemez. Nane nane nane nane nanna nana ne. Çikata muz muz?
Hürrem: (Birden ağlamaya başlar) Ihı ıhı….
Ejder: Ne oldu sen de mi yoksa çorbama sıfır vermeye kalkacaksın? Aha bu kaşığı sokarım boğazına. Ona göre. Beni psikopata bağlamayın ulan. Sanatçıyım ben sanatçı. Hiperstarım ben. Kimse bana saksı muamelesi yapamaz. Çikata muz muz muz.
Hürrem: Yok be Ejder, ben de hep Sülüman’ıma bu çorbadan yapardım. Birlikte böyle içerdik sarayda, karşılıklı şöpürdetirdik. Sülüman’ımı verin bana Ejder, Sülüman’ımı. Ben onunla çorba içmek istiyo.
Nahide: Bak seni son kez uyarıyorum. Senin saray entrikaların burda sökmez. Hizmetçilerine çorba yaptırıp içmeye benzemez, aaa iki de bir Sülüman’ı isterim, oğlumu isterim. Çorbaya çevirdin burayı. Sil timsah gözyaşlarını kızım. Bize sökmez. Sen saray entrikaları çevirirken biz çorba kazanında kepçe çeviyorduk.
Ejder: (Çorba taslarını toplar.) Bıraksam tasları da yiyeceksiniz. Açlıktan mı çıktınız nedir? Tamam, kızlar artık yeter, verin kâseleri. Nane şekeri bu ne şahane şahaneyim şahane, bundan sana ne!
Kocaman: Ne kızı, ne kâsesi kardeşim bak ayıp oluyo. Masaya bi bak bakalım. Ekmeği kibar tutuyoruz diye öyle böyle mi olduk. Biz Gürcistan’ın bağrından kopup geldik buraya.
Ejder: Kardeş kusura bakma, ben de bi an seni kendim gibi sandıydım. Siz şimdi uslu durun, birbirinizi yemeyin. Ben size daha ne yemekler yaptım. Onları yersiniz. Hemen geliyorum. (Mutfak tarafına geçer.)
Nine: Aman be erkeğin yaptığı yemekten hayır mı gelir?
Hürrem: Sen yaptın da ne oldu validem? Yaptığın çorbadan saç, pilavından çorap, kebabını hiç söylemiyorum vallahi burada aile var, çıkı çıkıverdi. Bi de pastandan Sülüman’ım çıkaydı ya. Sülüman’ımı verin bana validem.
Nahide: Bak işte, benim ülkemin Sülüman’ı bile farklı kardeşim. Asla unutulmuyor.
Kocaman: Hangi Sülüman unutulmuyor? Bizim bi Sultan Süleyman Han’ımız var, 45 yıl 11 ay 6 gün tahtta kalmış, 10 yıl 2 ay 29 günü seferlerde at sırtında geçmiş, 13 sefere katılmış, 6 Eylül 1566'da Zigetvar Seferi sırasında vefat etmiş. Bunun Sülüman’ı ise Yıldız TV’de Saraydan çıkmıyor, bir de üstüne üstlük bildiği tek şey var, sarayda cariye kovalamak. Duraksar ve kendine şaşırır.) Neler söylüyorum ben yav, kendimi aştım vallahi billahi.
Hürrem: Sen benim Sülümanıma iftira atmak, onun gözü benden başkasını görmüyor, değil mi validem.
Nine: Ne validesi be Valide senin anandır. Ben senin validen maliden değilim, hoşşik seni.
Ejder: Evet, geldi değmesin yağlı boya. Size en son harikam dırdır kebabı.
Nine: Ne şimdi bu yiyip yiyip dırdır mı yapacaz burda. (Güler) Haaa,haa.
Kocaman: Senin dırdır için bunu yemene gerek yok ki nene. Hep işi çeneye vermişsin zaten. İşin gücün dırdır.
Dış Ses: Ejder Bey, bu akşam ilginç bir yemek seçmişsiniz. Niye acaba?
Ejder: Konsepte uygun olsun diye, anacım bu yarışma dırdır edilsin, kavga çıksın,reytingden para kazanılsın diye yapılmıyor mu? İşte size dırdır kebabı, yiyin yiyin dırdır edin bakalım.
Nahide: Bak sana şu kadarını söylemek istiyorum,dırdır edilecekse onu da en iyi benim Anadolulu kardeşim yapar. Saftır o berraktır. Bir su gibi. Yeri gelir bereket olur yağar toprağa, kimi zaman da sel olur, yayılır etrafa.
Nine: Yaa ne kafa şişiriyorsunuz, dırdır etmeyin de bi şu dırdır kebabın tadına bakalım.
Hürrem: Bunun eti koyundan mıdır? Ah Sülüman’ım, dışarıda aslan, sarayda koyun gibiydin. Sözümden hiç çıkmazdı biliyor musun nine. Ben ne dersem onu yapardı. Sülüman, Sülüman’ımı verin bana ninem. (Ağlar)
Nahide: Bak tam burda belirtmeliyim ki aşk varsa kalbinde koyun sana yâr gelir, aşk bitmişse kalbinde yâr sana koyun gelir. Demem o ki sen aşkını entrikalara kurban etmiş. O koyunu kesmişsin. Nahide Doğan felsefesi bunu bilir bunu söyler.
Ejder: Dırdır kebabında ketçap, mayanoz olsun mu? Bak sana özel!..
Nahide: Hayır ketçap ketçap olarak kalsın.
Nine: (Ağzı doludur.)Kızım seniburaya gelirken akrep mi ısırdı yoksa sen hep mi böylesin, insanları sokup sokup böyle sofra başında felç mi edersin? Şurda iki dırdır kebabı yemeye çalışıyoruz, hoşşikler.
Nahide: Akrep beni soktu ama bana bi şey olmadı. Yalnız beni sokan akrebin oracıkta beyin ölümü gerçekleşti. Bu beyinsizlik bulaşıcıymış da!
Ejder: Hey dikkati safsata yapıp da kendi üzerinize çekmeyin. Ben burda saksı değilim. Saksı değilim ben. Bana saksı muamelesi yapamazsınız. Burası benim evim. Burda benim yemeklerim konuşulmalı. Koskaca bi hipenstarım ben. Hiperstar olana kadar millete az şaklabanlık yapmadım. Bakın işte örnek: (Şarkı söylemeye başlar.)
Haydi de haydi dünya
Haydi de haydi dön dünya
Kaç kez, kaç yıl yaşarım
Sen de bil şimdi
Sen şimdi lazımsın bana
Sen şimdi büyüklügünü bil
Kadrini kıymetini..
Beni zora sokma
Alırım senden sonra tüm yetkimi
Alırım senden sonra tüm sevgimi
Nahide: Bu ne ses bu ne ses karga gibi, bu ses bu ruh benim sesimin, ruhumun karşısındadiz çöker tövbe ister be. (Şarkı söyler.) Bitanesinden Bitanesine /Can tanesiden can tanesine /Ben sensiz yapamiyorum /Gül tanesinden gül tanesine
Hürrem: Nahide ya, Sultan Sülüman gibi gelip, Süklüm Ağa gibi çıkmayasın buradan. Entrikada beni geçtin vallahi! Koyunlar, kuzular, Anadolu… Hepsi hikâye galiba.
Dış Ses: Bakıyorum da içeride işler kızıştı.
Nine: Terazi var tartı var her şeyin bir vaktı var. Bunların hepsi yamyam, ne güzel yemekler varken birbirinizi niye yersiniz ki. Biri takmış Sülüman’a, biri olmuş feylasof, öbürü desen ekmeği nasıl tuttuğu belli değil. Vıy yine telledim ha!
Kocaman: Sen ne demek istiin bakiim, yoksa benim ekmek tutuşumu beğenmiyor musun?
Nine: Ben lafımı ortaya koydum beğenen alır gider beğenmeyen bırakır kaçar.
Ejder: Aaa dışses, sanattan, sanattıçadan yemekten anlamayanbir sürü kişiyi doldurmuşsunuz buraya, sonra da çekilip ordan kızıştı mı kızışmadı mı, bizimle dalga geçiyorsunuz.
Nine: Uyh uyh tansiyonum indi indi çıktı... uyh uyh tansiyonum indi şekerim çıktı guzumm..
Ejder: Eee bu kadar çok yersen olacağı buydu nine, bu yaşta bu kadar da yenmez ki!
Nine: Oluuum, guzuum. Can boğazdan gelirmiş. Sen baa bi köfte gap pilavını bol gossunlar. Başka türlü içim almuyur. Benim tansiyon anca böyle düzelir.
Ejder: Senin tansiyonuna neyin iyi geleceğini biliyorum ben. (Mutfağa geçer.)
Nine: (Hürrem’e döner) Bakma buna iyi davrandığıma, ben bunun anasını da sevmezdim zaten, soykası tükenesice, damarı guruyasıca hoşşikkk. Yemek değil yaptıkları, kimyasal bomba. Yiyen patlıyor, yiyen patlıyor. Hatta atom bombası!
Hürrem: Ay nine keşke atom bombasını biz bulsaydık, Sülüman’ımo zaman tüm dünyayı ele geçirirdi. (Ağlayarak) Atom bombamı verin bana validem, ben atom bombası istiyo, cihan imparatorluğu istiyo ben.
Nine: bağa girdim yaprağa /doyamadım sarmağa/ o yar benim olmadan../girmem gara toprağa.. adam öleli yüzyıllar oldu, bu hala burda takıldı kaldı. Guzum sen iki dünya arasına mı sıkıştın?
Nahide: Bak Hürrem misin nesin, sen kendin bir bombasın zaten. Tutanın elinde patlıyorsun.
Kocaman: Bırakın hepinizi be, lafa gelince sertsiniz, icrata gelince pamuk şekersiniz.
Nahide: Aaa, tıpkı abim Nihat gibi konuştu.
Kocaman: Eee biz de Anadolu çocuğuyuz.Anadolu çocuğu olmak büyük aşklar büyük kavgayla başlar diyerek, kahveden adam toplayıp sevdiği kızı dövmeye gitmektir
Ejder: Evet kızlar, yemeğimizin sonunda şimdi sıra tatlımızda. İşte karşınızda harika bir şıllık.
Hürrem: Sen bana ne demek istiyo, bu ne demek, sen bana nasıl hakaret ediyor? Validem, bana ne dedi.
Nine: Sus kız hoşşik,bu tatlının adı, ben çok sevirim şıllığı, getir bakalım.
Kocaman: Bu ne ya, resmen akisuz. Bu nasıl bi yarışma.İnsan bi vezirparmağı veya hanımgöbeği ne bileyim dilberdudağı hiç olmadı Sütlü Nuriye yapar. Bu ne ya, şıllık?
Nahide: Bakın tatlı deyince dondurma üzerine tanımam. Nahide Doğan felsefesi demek dondurmaya ekmek banarakyemektir. Getir bir dondurma ekmeği tuza banıp ay pardon dondurmaya banıp yiyelim.
Ejder: Böyle bir yarışmada ben misafirlerine hazır attlı yedirdi demem. Ben koskoca bir hiperstarım. Makinenin de yemeğin de en iyisini ben yaparım. Çabuk bakalım. Yiyin şu tatlıları. Misafir umduğunu değil bulduğunu yer.
Kocaman: Bu ne biçim yarışma be kardeşim, hem insanın evin misafir ol hem de eleştir. Hani bizim örf ve ananelerimiz, hani bizim alçakgönüllüğümüz. Söyle Nahide Sen? Hani o Anadolu kokan katıksız felsefen? Ya sen Dilber Hala, güngörmüş geçeirmiş insansın, hani senin olgunluğun? Ya sen Hürrem, sana rdiyecek bi şey bulamıyorum. Yeter artık, bitsin bu eziyet, oylayalıma geçelim artık.
Dışses: O bakıyorum da coştunuz yine sayın Gocaman. Sular gibi çağlar mısınız?
Ejder: Oylamaya geçmeden önce sizlere bir sürprizim var anacım. Sizlere en son şarkımı okicem. Bu onura herkes erişemez. İlk siz dinliceksiniz.
Türk Dili Edebiyatı Öğrt.