Edebiyat
  HER ŞEY ASLINA DÖNER-Dram
 
HER ŞEY ASLINA DÖNER
        Oyuncular: Baba, Üç Oğlu, Hizmetli, Kadı
        Dekor          : I. Sahnede Yatak (Ev İçi); II. Sahnede Kadının Mekânı
I. Sahne
Oyuna Başlama: Baba yatmaktadır. Hizmetçi yanı başındadır. Ondan kendini düzeltmesini ister.
 
Baba: Beni düzeltiver ve oğullarımı buraya çağır. Artık benim fazla vaktim kalmadı. Onlarla paylaşmam gereken bir sır var. Aynı zamanda bu onların imtihanı olacak.
            Hizmetli adamı düzeltir ve oğullarını çağırmaya gider. Hizmetli geri döner,  üç oğul içeri girer.
Hizmetli: Efendim, oğullarınız…
Baba: Gelin bakalım, gelin…
B.Oğul: Buyur baba, bizi emretmişsin.
Baba: Evet oğullarım. Sizleri istedim çünkü artık fazla vaktim kalmadığını düşünüyorum. Bana Allah’ın bu dünya için verdiği mühlet sona eriyor.
O. Oğul: Baba böyle konuşup da bizleri üzme!
Baba: Evladım, unutma ki “Her nefis bir gün ölümü tadacaktır.” Bunu Allahütealâ böyle buyuruyor. Bundan kaçış var mı?
K.Oğul: Haklısın baba; ama çıkmadık candan ümidi kesmek de Müslüman’a yakışmaz.
Baba: Her neyse evlatlarım, her ne kadar siz sevdiklerimi terk edecek olsam da daha büyük bir sevgiliye koşmanın mutluluğu içindeyim. Sizleri buraya çağırmamın başka bir nedeni var.
B.Oğul: Emrin başımız üstüne baba. Buyur.
Baba: Bu evin bir köşesine bir kutu sakladım; içinde inciler, pırlantalar, türlü mücevherler var. Vefat ettiğimde beni güzelce yıkayıp defnedersiniz. Ondan sonra gelip kutuyu yerinden çıkarır, içindekileri bölüşürsünüz.
O. Oğul: Baba, sen sağ ol. Bu bizim için yeter.
K. Oğul: Peki ya baba nerdedir bu kutu? Söylemeyecek misin?
Baba: Söyleyeceğim, evlat merak etme! (Hizmetliye döner.) Sen çıkıver de, bu aile sırrını evlatlarımla paylaşayım.
Hizmetli: Emriniz başım üstüne efendim. (Hizmetli çıkar.)
Baba:   Gelin bakalım, yaklaşın şöyle. (Üç evlat padişahın yanına sokulurlar ve eğilirler.) Bu kutu şu kapının arkasında döşemenin altında gizlidir. Bu sırrı sizden başka bilen yoktur. Unutmayın, bu kutu ben defnedilmeden açılmayacak ve kutudan çıkanlar üçünüz arasında paylaşılacak. Bu size son vasiyetimdir. Şimdi bana müsaade edin. Biraz dinlenmek istiyorum.
B. Oğul: Sen rahat ol baba, vasiyetin bizim için kesin hükümdür. (Evlatları çıkar, hizmetli içeri tekrar girer.)
Hizmetli: Efendim, anlamadığım bir şey var. Evlatlarınıza niye bu mirasını doğrudan paylaştırmadınız da böyle bir vasiyette bulundunuz.
Baba: Ahh! Biliyorsun Kabil, bir peygamber oğluydu; ama Hz. Havva validemizin karnına düşen haram bir damladan nimetlendiği için dünyaya kötülük tohumlarının serpilmesine sebep oldu. Bu onların imtihanı. Bunu başarmak ve asıllarını ortaya koymak zorundalar. (Susar. Bir süre sonra konuşmaya başlar.) Ey melek sen güzelsin böyle. İnsanlar böyle bir güzelden, güzellikten nasıl çekinir, korkar.
Hizmetli: Efendim kiminle konuşuyorsunuz. Ben kimseyi görmüyorum.
Baba: Kiminle olacak, Azrail A.S. geldi. Beni Sevgili’ye götürmeye… “Şehadet getirir ve gözlerine yumar.”
Hizmetli: Efendim, efendim. (ağlamaklı ses tonu ile) “Çıkar ve adamın oğullarını çağırır.”
O. Oğul: Baba!...
K. Oğul: Babamız!...
B.Oğul: Bugün senin için Şeb-i Arus’muş baba. Yüzün her şeyi söylüyor, her ne kadar dilin konuşamasa da…
O. Oğul: Babamızın vasiyetini yerine getirmenin zamanı kardeşlerim. Onu güzelce defnedelim.
B. Oğul: Evet, onun için en güzelini yapmak zorundayız.
K. Oğul: Haydi o zaman.
PERDE KAPANIR.
 
II. SAHNE
Oyuna Başlama: Üç evlat kadı’nın yanına gürültülü bir şekilde girer ve birbirlerine hesap sormaktadırlar. Kadı içeride post üstünde oturmaktadır.
B.Oğul: Babamızın bize bıraktığı mücevher kutusunun yerini bizden başka bilen yoktu. Muhakkak ki o kutuyu içimizden biri çaldı.
O. Oğul: Kimse o, çıksın ve emaneti ehline teslim etsin.
K. Oğul: Muhakkak ki bu hırsız ikinizden biridir. Kutuyu ortaya çıkarın ve bu iş bitsin.
Kadı: Gençler orada tartışıp durmayın da gelin şöyle, oturun ve meselenizi anlatın. Bir çözüm yolu arayalım.
B.Oğul: Selamün aleyküm Kadı Efendi. Kusura bakma, buraya gelene kadar aramızda tartışıp durduk; ama bir sonuca ulaşamadık.
Kadı: Söyleyin bakalım, nedir meseleniz?
O. Oğul: Efendim babamız önemli bir kişi idi. Sağlığında bizim için biriktirmiş olduğu mücevherleri bir kutuya koyup saklamış.
K. Oğul: Vefat etmesine yakın bunu bize haber verdi ve defnedilene kadar kutuyu çıkarmamamızı istedi.
B.Oğul: Biz de öyle yaptık. Babamızı defnettikten sonra dediği yerden kutuyu aldık; ama kutu boştu.
O. Oğul: Babamız bunu bize söylerken içeride başkası da yoktu üstelik.
B.Oğul: Ömrü boyunca bir defa yalan söylememişti babamız bize. Bu olayda da söylemesi mümkün değil.
K. Oğul: Yani içimizden biri babamızın vasiyetini tutmayıp kutuyu babamız defnedilmeden açıp bütün serveti kendi almak istemiştir.
O. Oğul: Kadı efendi suçlunun bulunmasını ve adaletin sağlanmasını istiyoruz.
Kadı: Durum anlaşılmıştır. Verdiğiniz bilgilere göre içinizden biri bu mücevherleri çaldı. Ama önce isterseniz size bir hikâye anlatayım. Sonra davanızı hallederiz.
B.Oğul: Büyük bir zevkle dinleriz kadı efendi; ama bizim meselemizin hikâye ile ne alakası var. Bu hukuki bir mesele.
Kadı: Dinle, sonra karar verelim. Bir zamanlar bir şehzade ile güzel bir kız evlenecekti; ama kızın bir sevdiği vardı. Bir gün bu kızla sevdiği tenha bir yerde buluşmuşlar. Delikanlı kıza demiş ki: “Ah benim Canım, şimdi benim yanımdasın; ama sen nişanlın ile gerdeğe girdiğinde acaba benim halim halim ne olacak? Hiç düşündün mü? Bunun üzerine genç kız: “Üzülme, ben gelin olurum; ama gelip seninle buluşmadan damada teslim olmam, söz veriyorum.” Böylece ahitleşmişler.
O. Oğul: Peki ya düğün olmuş mu?
Kadı: Evet, düğün olmuş. O kızla damadı bir odaya koymuşlar. Davetliler dağılıp yabancı kimse kalmayınca kız damada demiş ki: “Benim bir gençle ahdim var. Ona söz verdim. Müsaade et gideyim, ahdimi yerine getireyim.” Damat bunun üzerine: “Söz verince tutmak, ahdinde durmak lazım. Var sözünü yerine getir, yine selametle geri gelirsin.”
K. Oğul: Gecenin bir yarısı adam eşini nasıl yollar? Hırsızı var, arsızı var.
Kadı     : Dediğin gibi olmuş evlat. Gelin sözünü tutmak için yola koyulduktan sonra yolda bir hırsıza rastlamış. Hırsız bakmış ki kız çok güzel, üstelik üzerinde de kıymetli mücevherler bulunmakta… Hırsızın aklı gitmiş bu duruma. Aç kurdun koyuna saldırması gibi saldırmış kızın üstüne. Kız ah çekip ağlamaya başlamış. Hırsız kızın bu içten hıçkırıklarına dayanamayıp bunun sebebini sormuş. Kız meseleyi anlattıktan sonra hırsıza: “Bana kıyma!” demiş.
B.Oğul: Peki, bunun üzerine hırsız insafa gelmiş mi?
Kadı     : Böyle bir âmânı dinleyip cevap vermemek hırsıza bile ar gelmiş ve demiş ki: “Vaziyet böyleyse sana yaramaz bir iş yapmak erliğe sığmaz ve yakışmaz, gel seni sevdiğine ben götüreyim.” demiş. Kızı alıp sevdiğinin kapısına kadar götürmüş. Sonra da: “Haydi, sevdiğinle buluş.” demiş. Kız kapıyı çalmış ve oğlan ıstırap içinde kıvranmakta iken birden doğrulmuş ve kapıyı açmış. Karşısında sevdiği kızı görmüş ve kız ona: “İşte ben geldim, sözümü tuttum, ihanet etmedim, yanına geldim.”
O. Oğul: Peki ya bu adam kıza nasıl muamele etmiş.
Kadı     : “Nasıl ettin de kocandan izin aldın, yoksa kaçtın mı?” demiş adam. Bunun üzerine kız başından geçenleri teker teker anlatmış. Düğün-dernek yapılmasını, kocasında izin almasını, hırsızla arasında geçenleri… Delikanlı bunları dinledikten sonra: “Damat çok mürüvvet göstermiş. Asil adammış. Ahdimize saygı gösterip sana izin vermiş. Yanıma göndermiş. Ben bu kadar iyi kalpli adama ihanet edemem. Bundan sonra sen benim kız kardeşim ol, var helalinin yanına git, mutlu ol!” demiş.
K. Oğul: Demek sevdiğini göndermiş ha… Bunu herkes başaramaz doğrusu.
Kadı     : Kız dışarı çıkınca onu bekleyen hırsız emin bir şekilde evine ulaştırmış. Kız eve girince güveyi endişe içinde bulmuş. Fakat kızı görünce sevinmiş ve elinden tutup döşeğe çekmiş. Haberleri sormuş. Kız başından geçenleri çok açık bir şekilde anlatmış. Damat durumun doğruluğuna kızın hal ve hareketlerinden kanaat getirmiş. Gönül rahatlığı ile iki genç birleşip ömür boyu rahat etmişler.
B.Oğul: Hikâye bittiğine göre artık bizim davamıza bakabilirsin değil mi kadı efendi? Bizim mücevherleri kim çaldı? Bu hikâyeyi niye anlattın? Yoksa bizimle bir bağlantısı mı var?
Kadı     : Acele etmeyin evlatlar. Şimdi söylediklerime kulak verin. Sizden şu soruma cevap vermenizi istiyorum: “Şimdi, mertlik ve mürüvvet bunların hangisindedir?”  Damadın mı, âşıkın mı, yoksa hırsızın mı?
B.Oğul: Mürüvvet damadındır. Helali nikâhlısı iken bunca masraflar edip tam murat alacağı vakit kıza izin verdi. Çok mert adammış ki dayanmış.
O. Oğul: Mürüvvet o âşık olanındır. Sevdiği ile arasında bu kadar büyük aşk varken, geceleyin üzerinde o güzel elbiselerle daha da güzelleşmiş iken sabredip geri yolladı. Sabır ve mürüvvet bu kadar olur dedi.
K. Oğul: bence hırsız çok mert adammış. Geceleyin av ararken o şahane geline rast gelsin, üstelik bu kadar ziyneti üzerinde olsun da onlara tamah etmeyip ne kıza ne takılarına el uzatmasın! Bir de önüne düşüp yerine kadar getirsin. Bu kadar sabır ve mürüvvet görülmemiştir de duyulmamıştır da.
Kadı     : Cevaplarınızı aldık ve işin hâsılı sizin probleminizi de çözdük. Ey küçük oğul, babanın mücevherleri sendedir. Kutunun içindekileri sen almışsın. Çünkü âşık aşıka; sadık sadıka; hırsız da hırsıza sahip çıkar.  (Bunun üzerine küçük oğlan durumu inkâr edemez ve keseyi çıkararak ortaya koyar.)
O. Oğul: demek sendin ha!
B.Oğul: Tavırlarından anlamalıydık.
O. Oğul: İnanıyorum ki babamız senin ruhundaki bu eksikliği sezmiş ve bunu düzeltebilmek için son görevini de bu şekilde gerçekleştirmişti.
B.Oğul: Artık umulur ki bu davranışın ne kadar kötü olduğunu idrak eder ve kendini düzeltirsin.
K. Oğul: Beni affedin ağabeylerim. İnşallah bir daha sizleri ve babamı utandırmayacağım.
Kadı     : Mesele hallolduğuna göre buyurun, mirası paylaşın. Bu size helaldir. Babanız vefat etmeden önce bana geleceğinizi söylemiş; bunu da iletmemi istemişti. Varın, işinize gidin.
PERDE KAPANIR.
                               Kaynak: Kırk Vezir Hikâyeleri “Tahir HAFIZOĞLU”

Senaryo:Dursun TARAKCI
 
  Bugün 21 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol