Edebiyat
  AÇ MISIN, TOK MUSUN?-2012 KOMEDİ
 
AÇ MISIN, TOK MUSUN?
Oyuncular:Hacur,Maho Ağa,Şaban,Buhran Topitop,Ercep Viyadük,Nahit Doğan,İmparator
 
Oyuna Başlama: Oyucuların önlerinde mavi kutu, ortada sunucu ve yarışmacı için ayrılmış bölüm vardır. Bu arada içeri sunucu girer.
 
Hacur:   Efendim, her sene olduğu gibi bu sene de yepyeni bir yarışma programı ile karşınızdayız. Ben Hacur Kaplıcalı, Aç mısın, Tok musun adlı yarışma programımıza hepiniz hoş geldiniz. Lafı uzatmayalım ve hemen yarışmacılarımız tanıyalım. Birinci yarışmacımıza dönüyorum. Bize kendinizi tanıtır mısınız?
 
Ercep: Adım Ercep, soyadım Viyadük. Ben birazcık agresifim, kompleksliyim amma perdelerimi kaldırdığımda da kedi gibi bir insanım. Espiriyi severim, bayılırım espiri yapmaya.
 
Hacur:   Yaaa, bize bir espri yapın o zaman da bakalım nasıl bir espri anlayışına sahipsiniz, görelim.
Ercep:   O zaman söyle bakalım, en meşhur araba modelimiz ne?
Hacur:   Ne olacak tabii ki Hacı Murat!
Ercep:    Çakim(Hacura bir fiske atar ve onu olduğu yönde döndürür.) da tur at, böhööö böhööö!...
Hacur:   (Bozulduğunu belli eder.) Ihı, yani Ercep Bey olmuyo böyle yani!...
Ercep:    Olsa da godum olmasa da godum, böhööö böhööö!...
Hacur:   Neyse ikinci yarışmacımızı tanıyalım.
Buhran: Efendim, adım Buhran, soyadım Topitop. Arkadaşlarım bana kısaca Lolipop da derler. Hacur Bey bi yardım etseniz bana. (yalvarır) Çok borucum var Hacur Bey, ne olur.
Hacur:   Bu bir yarışma Buhran Bey, neyse o.
Buhran:Ama Hacur Bey, şimdi yani benim feyzbookta bir sürü takipçim var, ben üzülürsem onlar da üzülür. Bir yardım Hacur Bey.
Hacur:   Olmaz Buhran Bey.
Ercep:    Hacur sen de feyzbooka üye misin?
Hacur:   Değilim ama iyi bi şeyse olabilirim.
Ercep:    Boşver hiç bulaşma, zaten artık çok amele kaynıyor. Ben de çıkmayı düşünüyorum. (Buhranı göstererek dalga geçer gibi yapar.) Böhööö, böhöööö.
Buhran: Bana bak bana bak… Ercep misin, Viyadük müsün… Neyse canım ben kendimle gündeme gelmek istiyorum. Hiç seninle uğraşamam. Beni 10 bir kişi takip ediyi!..
Ercep:    Gonuşma lan, Gonuşma lan. Gafamı alnının çatına gorum.Agresfim, gampleksliyim bak…
Hacur:   Sakin beyler, sakin. Buhran Bey isterseniz siz kendinizi tanıtın!
Buhran: Tanitim.Iıı, hobilerim arasında seramik yapmak, golf oynamak, cirit atmak, hentbol oynamak gibi hobilerim var.
Hacur:   Evli misin?
Buhran: Yuk, ııı yuk… Nişanlıydım, olmadı. Evlenicekduk. Olmadı işte olmadı.
Hacur:   Hiç evlenmedin yani.
Buhran: Yok olmadı, evlenmedim.
Hacur:   Ne yapalım kısmet Buhran Bey. Evet, sizi tanıyalım Nahit Bey.
Nahit:   Ben Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş buram buram ülkem kokan bu asil milletin yüce bir insanıyım. Halk çocuğuyum ben. Yağız bir Anadolu delikanlısıyım.
Ercep:    Gonuşma lan, gonuşma lan. Sen Anadolu çocuğusun da biz ne çocuğuyuz? Ruhsuz herif, geri zekâlı, adam mısın oğlum sen. Biz ne çocuğuyuz he, biz ne çocuğuyuz? Geri zekâlı…Geri zekâlı. Gompleksliyim, agresifim. Gafamı alnınn çatına gorum.
Nahit:     Bak, buradan açık açık söylüyorum, ve diyorum ki “ O feys tu feys” diyorum ya geçtim onu, beni 70 milyonun önünde sen ruhsuzsun, geri zekalısın, sen de adam mısın, diyemezsin. Eğer ruhlarımızı ortaya koyacaksak, senin ruhunla benim ruhum ortaya gelecekse Allah’ımın üstüne yemin ederim ki senin ruhun benim ruhumun önünde diz çöker, tövbe ister. Biz delikanlılığın kitabı yazarken bu arkadaş ve arkadaş gibiler kırtasiyedn a 4 kâğıdı istiyordu.
Ercep:    Gonuşma lan, gonuşma lan… Gafamı alnının çatına gorum, agresifim, gompleksliyim.
Hacur:   Tamam ortamı germeyelim. Devam edelim. Söyleyeceğiniz bir şey var mı Mithat Bey.
Nahit:     Mithat değil efendim, Mithat değil. Nahit, Nahit… Sevgili halkım, bu kaba adam, bugün, buradan çıkmama engel olabilir. Olsun, hiç önemli değil. Yalnız sizden bir şey rica ediyorum. Lütfen ülkeme iyi bakın, kırmayın onu, incitmeyin onu, ona iyi bakın, ona yeni doğmuş bir bebeğin uyurken ki haline bakarmış gibi, seyredermiş gibi seyredin ülkemi. Çünkü biz bu ülkenin köpeğine âşığız(Ercep’i gösterir. Ercep de ona diklenir.) , kedisine âşığız. Bu ülkenin koyunu bile Avrupa'nınkinden farklı bakıyor.
Hacur:   Evet, teşekkür ederiz Nihat Bey.
Nahit:     Nihat değil kardeşim Nihat değil. Nahit!.. Lütfen piyasadaki kötü kopyalarımdan, taklitlerimden sakının. Öyle arkamdan atıp tutanlara da iki çift lafım var. Bakın bizim duvarda resmimiz alemde ismimiz vardır. Herkes akıllı olacak.
Hacur:   Biz o zaman biraz da Maho Ağa’yı tanıyalım. Buyurun.
Maho:    Efendim, ben Urfa’dan gatıliyem yarışmaya. Yarışmaya katılabilmek için köyümü sattım, buraya geldim. Aha bu da ırgatım Şaban’dır. Bu keratadan ayrılamıyom bi türlü. Gönlüm onu da köyle beraber satmaya razı gelmedi.
Şaban: Maho Ağa, hakkaten sen beni de niye satmadın köynen? Gülo’m köyde ben burada. Perişanım Agam. Gov beni. Ne olur.
Maho:    La oğlım hele bi sor niye yaptım?
Şaban: Sormam Agam, ne zaman sorsam sen haklı çıkisen.
Maho:    Yahu sen bi sor, hele niye böyle yaptım?
Şaban: Soruyom o zaman, niye yaptın?
Maho:    Şimdi bak oglım, sen benim oglum gibisen, yıllardır sennen çeşit çeşit filimlerde oynadık. Bu saatten sonra ne sen bensiz ne de ben sensiz olabilir miyek?
Şaban: Olamayız di mi agam?
Maho:    Olamayız tabii evladım!...
Şaban: Iııhıı, olamayız tabii. Yalnız agam, buranın sanki havası böyle boğucu oldu biraz di mi. Buranın esansı eksiktir agam. Sen şimdi rahat nefes alamazsın. En iyisi ben buraya biraz esans sıkam. (Maho’ya doğru dönerek elinde şırınga ile maho’nun yüzüne doğru su sıkar. Maho da yüzünü siler ve sonunda patlar.)
Maho:    Ule dur, nepisin ule, dellendin mi hayvanoğlu hayvan!
Şaban:    Napim agam, böle boğuk bir ortamda itibarına gölge düşidi.
Maho:    Ulen seni!..
Şaban:    Beni govir misin agam. Gov ki Gülo’mo gavuşam.
Maho:    Lan govmirem seni, govmirem. Çıh dışarıda bekle beni. Yarışmayı gazanırsam ben sana edecegimi biliyem.
Ercep:    Bu ne lan, bu ne lan… dingonun ahırına çevirdiniz burayı. Böhöööyyyy. Yarışma yapmıya çalışıyoruz burada.Beni dellendirmen.Yohsa perdelerimi tekrar gapaticam ona göre.
Hacur:    Evet, bence de artık uzatmayalım ve son yarışmacımızı tanıyalım. Evet, rumuzunuzla yarışmayı tercih etmişsiniz. İmparator Bey, buyurun. Sizi tanıyalım.
İmparator: (kendine özgü jest ve mimiklerine yapar.) Şimdi ben buraya niye geldim, niye geldim ben buraya… Yarışmaya geldim tabii ki. Peki, benim buna ihtiyacım mı var? Yokkk tabii ki.. o zaman ben niye buradayım. Vallahi ben de bilmiyorum, niye buradayım? Bu güzel arkadaşların burada olduğunu duydum, da İtalya’dan koştum geldim. Bir İtalyan atasözü der ki: “chi non risica non rosica” yani diyor ki, diyor ki "Geç olması hiç olmamasından iyidir.
Hacur:    Peki teşekkür ediyoruz, yarışmacılarıma başarılar diliyorum. (Nahit atılır.)
Nahit:     Burası Survivor beyler, burada şaka yok, her şey gerçek Nahit Doğan yoksa galibiyet yok!
Hacur:    Ihhı, heyecana gerek Nahit Bey, yarışmaları karıştırdınız. Bu Aç mısın Tok musun yarışması hatırlatırım.
Nahit:     Fark etmez Hacur Bey, Nahit varsa ikinci kim, onu sormak gerekir.Unutmayın ki insanlar üç şekilde doğar. 1. normal doğan, 2. Sezaryenle doğan, 3. Nahit Doğan.
Ercep:    Bak şindi… ben bunu döverim Hacur. Bi de çıkmış hala Nihat Doğan taklidi yapi yav. Bak gafayı gorum ha… Böööhööö..
Hacur:    Evet, kuramızı çekiyoruz. Bu akşam bizimle kim yarışacak, bakıyorum. Yarışmacımız Buhran Topitop. Tebrik edip buraya davet ediyorum.
Buhran: Ayyy, inanamim, ben mi. Dakka bir gol bir. Sevinçten çıldırıyorum şu an. Hatta sevinçten Ercep’i bile öpelirim. (Sarılır ve öper. )
Ercep:    Lan….Laannn… Bak şuna hakkımızda dedikodu çıkaracak… Bööhööö
Hacur:    Yani yapacak bir şey yok. Yani buradaki en itici tip olarak maalesef seni buraya alayım, kutunla beraber.
Buhran: Hacur Bey, sağ olun çok teşekkür ederim, şu anda mutluluktan ölebilirim. Hatta Ercep’i tekrar öpebilirim. Hatta öpüyorum..
Ercep:    Lannn… laaan… Uzak dur benden. Uzak dur benden… Sapık mısın? Sapık mısın lan!... ne ayasın oğlum!..
Buhran: Hacur Bey, bi yardımcı olabilir misiniz acaba?Yani buraya kadar kendi gayretimle geldim. Bura da bari diyorum.
Hacur:    Yani yardımcı derken, ben de bilmediğim için en fazla moral verebilirim sana.
Buhran: Ahh yani çok borcum var. Ben çok içeriye girdim yani o bakımdan diyorum. Bi yardımcı olabilir misiniz?
Hacur:    Yani ben de bilmediğim için, kutu seçeceksin sadece.
Buhran: Ama notar bey kutuların içinde ne olduğunu buluyormuş, o bari yardımcı olsun. Çok içerdeyi valla billa!. Hadi ha nolur!
Hacur:    Buhran, artık kutu seçmen gerekiyor ve biz de yarışmaya başlamalıyız. Halkı sıkmayalım.
Buhran: Haa, peki.. Hııı (Güler.) Nahit, ne hissediyorsun, ha söyle bakalım.
Nahit:     Ne mi hissediyorum? Şunu bak, iyi dinle Buhran Bey.Şimdi bazı arkadaşlarımız filim çekiyor, yapıyor. Oysa bir tek yönetmen vardır, o da Allah'tır. Bizler ise sadece birer figüranız. Bizim yönetmenlikle işimiz olmaz. Yani ne bileyim ben kutunun içini. Allah bilir.
Buhran: Yani, senin kutunun içinden 500 bin çıkucak deel ya canım. Senin gibi fakir ama gönlü zengin birinden. Değil mi? Hacur Bey, Nahit bize kutusun açsın!
Nahit:     Öyle kutu mutu ayıp oluyor yani Buhran Abi, yakışmıyor. Biz bir aynayız. Kim bize nasıl bakarsa, bizde kendisini öyle görür.
Hacur:    Açıyoruz o zaman. (Heyecan verici ses gelir. ) 10’dan geriye sayıyoruz. (Konuklar isteksiz sayarlar.) Buhran Bey konuklarımız sizin tavırlarınızdan pek hoşlanmamış anlaşılan. Bir hayli gönülsüz saydılar.
Buhran: Aman, noolcah canım, biz kutuyu açalım.
Nahit:     Açıyorum, açıyorum.
Buhran: İki saattir bekletiyousun, öldüm burada yav, açsana, açsana…
Nahit:    Açtım. (Kötü çıktığını belli eden bir sesle biraber 250 bin çıkar.)
Buhran: (Çok üzülür) Ihhıı, yav niye açtın, niye açtın sen onu Nahit! Anaaammm. Yani Fakirlik edebiyatıyla, Nahit Doğan felsefesiyle beni bitirdin buradaaa.. Nahit yaktın beni ya hacııı.
Hacur: Buhran Bey para ağacına baktığımız zaman daha içeride 500 bin var unutma! Bu nazarlık olsun. Belki de 500 bin senin kutunda. Moralini bozma bence.
Buhran: Senin tuzun kuru tabii, senin reytinglerin iyi, şanın şöhretin, her yolunda. Senin tuzun kuru tabi. Acı çekiyoruz burada. Acı çekiyoruz.. Tipimi değiştirdim burdaaa, başka bir insan oldum.
Hacur: Tabii moralin bozuldu galiba, ama biz devam edelim, başka kutular da var. Senin kutunu da hesaba katmak lazım.
Buhran: Eee o zaman, Sayın imparatorum, siz de durumlar nasıl. Siz nasıl hissediyorsunuz kendinizi.
İmparator: Yani şimdi bir İtalyan atasözü der ki "finito giocare, risultàto importante" .
Buhran: Oww, yaaww okey. Yaww okey.. yaap yaap…My name is Buhran Topitop, Vaskali now. Open the box İmparatorum yeah.
Hacur:    Buhran, adam İtalyanca diyor, sen İngilizce saçmalıyorsun.
İmparator: (Kendine has jest ve mimikler yapar.) Yani ne demek şimdi bu. Şu demek. Bu bir oyun Buhran, yani kutudan ne çıkarsa bahtına.
Buhran: Ama şimdi yani bana hiç yardımcı olmisin sayın imparatorum. Bu yarışma benim için hayat memat meselesi. Çok içeri girdim dim size yav… Buhran Topitoplar kolay yetişmiii ama…
Hacur: Artık açalım mı açmayalım mı? Buhran Bey süre doluyor.
Buhran: Tamam tamam… Bu kadar üstüme gelmeyin. Sayın İmparatorum, size güvenim. Open the box, open the box.
Hacur: O zaman açıyoruz. Geri saymaya gerek. Müzik gelsin!...Bir an önce şu yarışmayı bitirelim. Yoksa bana fenalık gelmeye başladı.
İmparator: (Heyecan bildiren açma sesi gelir.) Yani şimdi, buraya geldim, baktım Buhran mutlu, Hacur mutlu, o zaman kutuyu açıyorum. (Olumlu ses gelir.) 100 lira.
Buhran: Allah, O yeah… Seni öpmek istiyimm şu anda. En büyük imparator bizim imparator.
Hacur:    Ben de çok mutlu oldum, Buhran. İstersen yarışmaya devam edelim. Bir kutu daha söylemen gerekiyor.
Buhran: Hıı okay okay bebişim(Ercep’e konuşur.)hey gary, what’s goin’ on
Ercep:    Haytt, ne diyon lan?
Hacur: Kızma Ercep Bey, kızma önemli bir şey söylemiyor. Aldırma!...
Buhran: Yav Hacur Bey, Ben Ercep Bey demek istim ama bunun da suratı mahkeme duvarı gibi. Kesin kırmızı var bunda. (Gizlice söyler.) Hep beni mi buluyi deliler, hep benim başıma geliyi.
Gıcık gapıyom bu çocuğu ben haa..
Hacur: Buhran, kutu söyleyebilir misin?
Buhran: Heee, haklusun (Saatine bakar. Birkaç saat birden kolunda takılıdır.) Tokyo’da saat beş oldu ya! Geç olmuş gerçekten! (Ercep’e döner) Ahhh, deluganlı bence sen aç; ama küçük aç.
Ercep:    Bak sabahtan beri agresif diyom, gompleksliyim diyom. Beni çıldırtma. Erkek adam küçük açmaz. Erkek adam büyük açar. (Pat diye Kutuyu açar. Olumsuz ses gelir. 300 bin açar.) Erekliğin ana felsefesi… At gibi olacaksın. (At taklidi yapar.)
Hacur: Efendim böyle giderse bu yarışmayı tamamlayamayacağız galiba.
Buhran: Ama sen de hep mıralini bızıyosın insanın. İçerdeyük dedim saaa. Bir yardım. Gitti paralar. Ama geriii, geeriii, geriii, hey geri vatz going oon? Sen ba ni yaptın? Ercep ağzını burnunu dağıtırım senin. Gapa onu gapa. Hemen niye açtın? Gapa onu!..
Hacur: Ama Buhran, artık açıldı. Bu mümkün değil.
Buhran: Sen niye her lafa garuşuyosun, delürücem yaaa. litfen ama beni yanlış anlııısın Hacur, litfen ama.. saa çok içerdeyi diim. Ama gerizekalı ne açtı yav.
Ercep:    Sen bana mı dedin? (Yerinden çıkar ve Buhran’ı kolunun altına alarak ortaya çeker ve kafasına vurur.
Hacur: Ercep Bey lütfen sakin olun. Bir yanlış anlama var.
Buhran: Yav vurmasana, ne vuriosun? Yüz felci geçircem buradaaaaa!.. Hey geriiiiiii, napıyosun zaten kocaman ellerin var.......kürek gibiiiin.
Hacur: (İkisin ayırır ve Ercep’i yerine gönderir.) Buhran, kendine hâkim ol. Son kutudayız. Şimdi Hasmi Bey bizi arayacak ve teklifini yapacak. Yarışma bitmek üzere.
Buhran: Litfen ama görüyosun, adam beni patakladı.Bastıı yeri inletiii, patates çuvalı, koylü.
Ercep:    Seni hiç gözüm tutmadı, sende sinsilik var. Sende sinsilik var. Bak, beni çıldırtma. Bu ne saçma hayat, bu ne serkeş hayat, bu dingil hayat ya. Bu ne kopuk hayat, bu ne manyak yaşam tarzı ya, bu ne bohem ya. Acilen kendine gel. Böyle yaşam olmaz. Böyle yaşam olmaz.
Hacur: (Telefon zili sesi gelir.) Bah Buhran Bey Hasmi Bey de arıyor.
Buhran: (Telefona atılır ve kendi açar.) Alo Hasmi, Gaç para veriyosun ya?
Hacur: Buhran ne yapıyorsun? Programın a.. anasını ağlattın? Olmaz ama!
Buhran: Hasmi, bi guzellik yap ha gulüm, ha tatlım. Ya ben saa karşı yakın hissediyorm kendimi. Liften baa yardımcı ol Hasmi. (korkar gibi yapar ve telefonu Hacur’a verir.) Seni isti.
Hacur:    Hasmi Bey buyurun. Evet evet mesleği bıraktırır bu adam insana. Biliyorum. Teşekkür ederim. Evet Hasmi Bey tam 59 bin teklif ediyor.
Buhran: Nee… mu, 59 mu? Aman…(Diliyle ve ağzıyla beğenmediğini bildiren bir ses çıkarır.) Ya burada 500 bin hala kutuda. Görmüyo mu acaba o Hacı Hasmi? Ona bi sorsa buradaki 500 bin ne olacak? Ama bırakmadın ki ben konuşayım. Ben konuşsaydım halledicektim ama beni konuşturmadın. Bence boşuna vakti harcamiyalım. Çünkü ben enayi değilim. Onun için boşuna zorlamiyalım. Vakit geçmiyelim. Tokum ben. (Yavaş yavaş böyler.) Ben sizin teklifinize tokum.
Hacur: Biraz düşünseydiniz Buhran, bak diğer tarafta da 1 tl var.
Buhran: Yani 6. hissim çok guvvatlıdır. 500 bin benim gutumda. Buna galpten inanıyorum. Maho ağada bu şanssızlık varken benden 1 tl çıkmaz.
               Bu arada telefon zili yine çalar.
Hacur: Sayın seyirciler telefonumuz yine çalıyor. Hasmi Bey yeni bir teklif vecek galiba.
Buhran: Sen bak tilifona canım. Söyle Hasmi’ye bu sefer de ben konuşmak istemiyorum.
Hacur: Buyurun Hasmi Bey. Evet, evet. Bu geceyi atlatalım başka hiçbir şey istemiyorum. Demek teklifi yenileyeceksiniz. Evet. (Kapatır.) Hasmi Bey teklifi yeniledi. Yeni teklifi 150 bin tl. Hesaplarken bir ufak toplama yanlışı yapmış da. Eldeyi hesaplamayı unutmuş Hasmi Bey.
Buhran: Ya, Hasmi Bey de anladı benim kutunun ne kadar büyük olduğunu. (Bunu söylerken iki elini beline koyarak geriye doğru sallanır.) Kesin 500 bin benim kutuda.
Maho:    Bak yavrım al sen bunu. Bak kutunda 1 tl vardır. Üzülürsün. Bak eşkıyalık yapma.
Buhran: Amca sen ne bilirsin eşkıya ne dimek?Allah Allah!..
Maho:    Ne demek bilmem oğlım. Eşkıya yol kesen, harac alan, dağlarda yaşayan, senin benim gibi bir insanoğlu evladım.
Buhran: Peki Amca sen hiç ekşiya tanır mısın?
Maho:    Birini bilirim, adı Baran’dı.
Buhran: Biz ne diyoz Allah’ını seversen, bırak şimdi Türk filmini.
Ercep:    Bak, seninle burada bazı olumsuz durumlar yaşamış olabiliriz. Ama sen bu parayı al. Kutunu da açtırma. Durduk yere kutunu açtırmana gerek yok.
Buhran: Cuk olmaz!...
İmparator: Şimdi, Buhrankaranlığa söveceğine bir mum yak! Yani şindi… şindi kutun açılıp da içinden 1 lira çıkarsa asidi kaçmış kolaya dönersin. Ona göre.Yani bu konuda İtalyanların bir atasözü var... Ben onlara çok değer veririm. Derler ki: uno momento sacramento çimento. Yani yüksekten çimento kaplı yere vurursan başın çok acır. Yani..
Buhran: Ama kutumda 500 bin var. Ben bunu biliyorum, hissediyorum. Neden bunu kaçirim yavv. Aazım sulanii, ne oli baaa yav. Kesin bunun içerisinde bi şi var.
Nahit:     Bak Buhran Kardeş, bazen gerçekler göründüğü gibi değildir. Mesela bak Kurtlar Vadisi'ni 4 yıldır izliyorum, arkadaş inanır mısın; 1 tane bile kurt göremedim. Bak Buhran kardeşim azla kanaat etmeyen çoğu bulamaz. İnanır mısınız arkadaşlar, tam 35 senedir su içiyorum, buna rağmen halen susuyorum. Nasıl iş anlamadım. Ne yani 500 binin olsa da bitecek. 150 bin olsa da. Al bu parayı.
Buhran: (Derin bir nefes alır.) IIhhııı . Sizin bu teklifinize çok tişikkür ediyim. Fakat teklifinize Tokum.
Hacur:    Teklifimize tokum diyor. (Alkış gelir. Buhran’ı alkışlarlar. O da siysetçiler gib el sallar. İleri geri gider.)
Buhran: (Seyirciye döner.) bu kutuda 500 bin var. Hissediim bunu. Enayi mi yazi benim alnımda. 500 bin dururken 150 bine niye eyvallah diim yaa! Hissediyorum.
Ercep:    Ulan sığır, sen hayatın boyunca 150 mi gördün?
Buhran: Ayip oli ama ayip. Çıktığında valla mahcıp olicaksın. Sana zırnıh goklatmicam. Hiç yanıma gelme yani.
Hacur:    Gerçekten çok kritik dakiklar, kader anındayız.
Buhran: Evet, yalınuz Hacur Bey, Şindi 500 bin çıktığında yuharıdan gonfeti falan atıyonuz ya onu atmayın reca ediyorum. Çünkü insanın azına burnuna giri. Donuna monuna girsin istemiyorum yani.
Hacur:    500 bin çıkacağından o kadar eminsin yani.
Buhran: İnanmaz olur muyum ya! Benim hislerim çok guvvatlıdır dedim ya. Özellikle 6. hissim çok guvvatlıdır. Birine ölürsün derim ben falda, iki üç gün sonra öli yani.
Hacur:    Peki o zaman, yapacak bi şey yok o zaman. Açıyoruz. (Heyecan sesi gelir.) Buhran Bey’in kutusun açıyoruz hep beraber. Açıyorum, açıyorum aç—tım. (Olumsuz sesle beraber 1 lira çıkar.)
Buhran: Iyy, ne oldı yav..
Hacur:    1 lira.
Buhran: Dalga mı geçiyin sen ya?
Hacur:    Maalesef, dalga filan geçmiyorum. Bak 1 tl.
Buhran: Aammann, Allah’ım. Ulamaz ya…Anaammm…yine bahtım yine aynı şeyi gördüm. Olamaz ya.. ne demek şimdi bu.. Ayyy, Hasmi Bey baa bi oyun oynamış şu anda. Ayyy keşke teklifi kabul etseydim. Ayyy…İnsan buraya gelince deliri, kafayı yiii yaaa. Ayy bu teklifi… Ay yine baktım yine ayı gördüm…Bi yardım eütmedin, bi kaş göz yapmadın Hacur. Ne biçim adamsın yaaa…Bi gaş göz yapsaydın ben o an anlardım. Bi tiyo verseydin hemen anlardım. Allah’ım yavvv. Ne oldu baa yav.. Hasmi Bey (havaya bakar) teklifiniz kabul edim. Hasmi Bey tekrar yayına bağlanabülü müsüz? 150 bin tl’yi şu anda kabul ediyorum. Liften Hasmi Bey. Liften ya… zamanı geri göndürün. Liften yaa. (Hacur’a döner.) Hiç ba yardım etmedin açık gonuş. Hiç yardım etmedin ama. Iıhhhhıııı…
Hacur:    Yapacak bir şey yok. Her şey bitti.
Buhran: Allah’ım. (Ağlayarak tur atar ve dışarı kaçar.)
Hacur:    Evet bu akşamın da sonuna geldik. Bir dahaki yarışma programımıza kadar hoşçakalın!
Nahit:     Gördünüz ey halkım, benim gördüğüm bazı gerçekler bazı insanların kurduğu hayallerden daha gerçek. Ben dememiş miydim? İyi geceler, unutmayın ki Nahit Doğan sakal gibidir, kestikçe gür çıkar.
Hacur:    Tamam artık, yarışmayı kapatıyoruz. Uf be ne zor geceydi. İyi akşamlar.
PERDE KAPANIR
 
 
 
                                       Kaynak:       Avrupa Yakası- Var mısın Yok musun Bölümü
 
 
 
                                                               Senaryo: Dursun TARAKCI
                                                                Türk Dili ve edebiyatı Öğrt.
 
  Bugün 26 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol