Edebiyat
  24 Kasım'da Bir Ders- 2012
 
24 KASIM’DA BİR DERS
Oyuncular: Öğretmen, Ahmet, Semih, Sergen, Osman, Şule, Fatma, Ayşe
Semih: Arkadaşlar, herkes yerine geçsin; öğretmenimiz geliyor.
Şule: Tüh, bugün de 24 Kasım, biz yine hazırlıksız yakalandık, iyi mi? Öğretmenimiz çok zor sorular sormaz inşallah. Böyle giderse bir gün kalpten gidecek, Allah korusun!
ÖĞRETMEN: İyi dersler arkadaşlar. Nasılsınız bakalım? İnşallah derslere hazırlıklı gelmişsinizdir. Vakit kaybetmeden dersimize geçelim isterseniz.
Semih: Öğretmenim, ne gerek var. Bugün 24 Kasım. Biraz dinlenin, soluk alın. Nasıl olsa önümüzde kocaman bir 39 dk. daha var.
ÖĞRETMEN: Evet, bugün 24 Kasım olabilir ama yarın da 25 Kasım. Nasıl olsa bugün söylenilecekler yarın unutulacağından biz işimize bakalım. Bugün bizi göklere çıkarıp anlata anlata bitiremeyenler yarın yerin dibine de sokabilir. O yüzden biz yaptığımız iyi işlerle gündemde kalalım. Tabii bu da size bağlı. Çünkü sizin başarınız bizim başarımız.
ÖĞRETMEN: Türkiye kaç coğrafi bölgeye ayrılır Şule?
Şule: Şey, ben mi? Sanırım yedi bölgeye ayrılır öğretmenim. Evet evet yedi bölge.
ÖĞRETMEN: Çok güzel, say bakalım.
Şule: (Yanındaki arkadaşına dönerek) Fatma, neydi, neydi?
Fatma: (Fatma bilmiyorum işareti yapar.)
Şule: Şey, Fatma da bilmiyormuş öğretmenim; o zaman ben sayıyorum. Bir dakika. Evet, sayıyorum.1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 (kendinden emin bir şekilde sayar ve sonunda güler.) Çok kolaymış öğretmenim. (öğretmen sinirlenir, sınıf güler)
ÖĞRETMEN: Neyse, bugün sizin de dediniz gibi 24 Kasım; ama siz de böyle yapmayın yani. Evet, Semih sen söyle bakalım, dünya kaç parçadır?
Semih: Parça mı?
ÖĞRETMEN: Evet oğlum, parça. Yani kıta da diyebiliriz.
Semih: Hocam?..(İçten bir şey rica edecekmiş gibi seslenir.)
ÖĞRETMEN: Evet, oğlum.
Semih: Hocam, hani siz böyle bizlere içten bir şekilde oğlum diyorsunuz ya!..
ÖĞRETMEN: Evet diyorum.
Semih: Hocam size baba diyebilir miyim? Benim hiç sizin gibi bir babam olmadı da! (Öğretmenin beline sarılır ve başının ona yaslar.)
ÖĞRETMEN: (Ağlamaklı bir ses tonu ile ve Türk filmlerindeki ses tonuyla) Tabi oğlum, diyebilirsin. Zaten tek maaşla geçinmeyi göze alamadığım için evlenemedim. Kimse de beni beğenmedi. Ben de hep, bir evladım olsun isterdim.
Semih: Baba!...
ÖĞRETMEN: Oğlum…
Semih: Babacığım, artık bana bir kıyak geçersiniz değil mi? Bundan sonra bana soru sormazsınız değil mi baba!...
ÖĞRETMEN: (Semih’i ittirerek omuzlarından tutar ve hafiften biraz sallar.) Öyle şey olmaz. Kimseye ayrıcalık tanıyamam. Bu memleketi kalkındıracaksak, Osmanlı dönemlerindeki o parlak günlere yeniden kavuşmak istiyorsak hepimiz bunun için çalışmalı, çaba sarf etmeliyiz. Çünkü insan için sadece ve sadece çalışmasının karşılığı vardır. Şimdi söyle bakalım kaç tane kıta var dünyamızda?
Semih: Yani ne desem bilmem ki hocam, (kafasını kaşır ve düşünüyormuş gibi yapar.)Herhalde beş parçadır hocam.
ÖĞRETMEN: (Şaşırır.) Beş parça mı?.. (Elini alnına koyarak kapatır sonra tekrar açar.) Nasıl beş parça oğlum?
Semih: Şöyle hocam! Asya, Avrupa, Amasya, Tosya, Okyanusya.
ÖĞRETMEN: Tamam tamam, dur bakalım. Yoksa senin yüzünden dünya büyük bir facia yaşayacak. Bana bak senin ailen aslen buralı değildi, nereliydi bakayım? Sen çok uyanık da bir şeye benziyorsun.
Semih: Bizim ailemiz aslenKayserili hocam.
ÖĞRETMEN: Belli oluyor. Belli oluyor. İki dakikada bağlayacaktın beni. O zaman şöyle yapalım. Sen bize haritada Kayseri’yi göster bakalım.
Semih: (Haritanın yanına gelir ve biraz aradıktan sonraKastamonu'yu işaret eder.)
ÖĞRETMEN: Oğlum, orası Kastamonu. Yanlış yeri gösterdin.
Semih: Olur mu hocam, yanlış değil. Kayseri Türkiye’nin merkezi. Kastamonu da Kayseri'nin bir mahallesi sayılır.
ÖĞRETMEN: Allah’ım, olamaz. Peki peki tamam. Bugün 24 Kasım, özellikle sabretmeliyim. Ordu nerde, çabuk göster bakalım.
Semih: (Sıranın altından bir Orduspor posteri çıkarar havaya kaldırır.) Nerede olacak öğretmenim, tabii ki Süper Lig’de.
ÖĞRETMEN: Ahhhhh!..Sana son bir şans daha veriyorum Semih, o da bugün 24 Kasım diye. Yoksa kendimi çok başarısız bir öğretmen hissedeceğim. G harfi ile başlayan bütün illerimizi say bakalım.
Semih: Ondan kolay ne var ki hocam. (Yavaş yavaş,tek tek sayar) Giresun, Gaziantep, Gümüşhane…Başka başka… Ha tamam… (Biraz daha hızlanarak ve nameli bir şekilde…) Gars, Gastamonu, Gayseri, Gırklareli, Gırşehir, Gocaeli, Gütahya, Gilis, Gonya, Garaman… (Güler)
ÖĞRETMEN: Anlaşıldı, sen bugün pek çalışmamışsın. Bakalım Fatma sınıfınızın genel ortalamasına nasıl katkı sağlayacak?
Fatma: Eyvah bana geldi, bana geldi.
ÖĞRETMEN: Evet Fatma, istersen şöyle biraz Türkiye dışına doğru çıkalım.Ne dersin?
Fatma: Hocam ben böyle rahattım. Şimdi ne gerek var ülke dışına çıkmaya. Hem benim pasaportum da yok.
ÖĞRETMEN: Ülke dışına dediysem yani o lafın gelişi. Harita üzerinde ülke dışına çıkacağız yani. Sen bize Türkî Cumhuriyetlerden biri olan Kazakistan’ın yerini göster bakalım.
Fatma: Gösteremem hocam.
ÖĞRETMEN: Niye ki?
Fatma: Çünkü bizde evi annem toparlar. Şimdi ben nerden bileyim annem kazakları nereye koydu. Hocam veli toplantısı düzenleyince anneme sorarsınız artık.
ÖĞRETMEN: Evet, velileriniz gelirse soracağım inşallah. Pek de katılım sağlayamıyoruz ya, neyse! Sana bir soru daha sormak istiyorum. Onun için kulağını bana ver, beni iyi dinle!
Fatma: Kulağımı size verirsem ben ne yaparım hocam. Hem çok canım acır hem sizi bir daha duyamam. O zaman sorularınıza nasıl yanıt verebilirim?
ÖĞRETMEN: Hani geçen gün sizinle deyim anlamı işlememiş miydik derste? Kulağını ver yani beni iyi dinle anlamında.
Fatma: Evet hocam anladım, yani size gerçekten kulağımı vermeyeceğim, şakacıktan vereceğim.
ÖĞRETMEN: Evet, aynen öyle bana kulağını şakacıktan vereceksin. (Kızarak) Kızım beni deli etme ve iyi dinle! Ünye ile İstanbul’un arası 850 km olduğuna göre İstanbul ile Ünye arası kaç km.dir.
Fatma: Hocam yani bu kadar da zor soru sorulur mu? Ben nerden bileyim? Elime metre alıp ölçemem ya!
ÖĞRETMEN: Ama bak beni dikkatli dinlemiyorsun.Ünye ile İstanbul’un arası 850 km olduğuna göre İstanbul ile Ünye arası da yine 850 km. olması gerekmez mi?
Fatma: Niye gereksin ki hocam, mesela Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramı’nın arası iki aya ama Kurban Bayramı ile Ramazan Bayramı’nın arası ise 11 ay. Yani arada çok büyük fark var.
ÖĞRETMEN: Kızım yol bu, gidip gelirken değişir mi?
Fatma: Ben bilmem öğretmenim, ya adam giderken geldiği yoldan gelmez de başka bir yoldan gelirse?.. Hem siz demiyor muydunuz derste, bazen bir problemin birden fazla çözüm yolu olabilir.
ÖĞRETMEN: Galiba bana bir şeyler oluyor. (Masasına geçerek sandalyesine oturur.) Kendimi pek iyi hissetmiyorum.
Semih: Hocam kötü bir şeyiniz yok ya!
ÖĞRETMEN: Yok yok merak etmeyin. Sadece biraz bunaldım, o kadar. Bu sınıfın bu kadar da olduğuna hiç denk gelmemiştim. Beni bugün biraz şaşırttınız.
Fatma: Öğretmenim, böyle sorular aniden gelince heyecanlanıp yanlış cevaplar verebiliyoruz. Bir de yazılı olarak sorsanız. O zaman daha iyi cevaplayabiliriz.
ÖĞRETMEN: Ya, öyle mi?Arkadaşınızın bu teklifine ne diyorsunuz bakalım?
Sınıf: Olur öğretmenim.
ÖĞRETMEN: O zaman çıkarın bakalım kâğıtlarınızı, herkes hazır mı?
Sınıf: Hazırız.
ÖĞRETMEN: O zaman yazın. Soru 1:'İstanbul'u kim, hangi tarihte fethetmiştir? Soru 2: Osmanlılarda, duraklama devrinin başladığı anlaşmanın adını ve tarihini belirtiniz. Soru 3: Pön Savaşlarının sonuçları nelerdir? Hemen başlayın bakalım.
Öğrenciler cevaplamaya başlarlar. Öğretmen sıraların arasında gezmektedir. Bu arada Sergen öğretmen uzaklaştıkça yanındaki arkadaşı Semih’ten kopya çekmeye çalışır.
ÖĞRETMEN: Evet, süreniz bitti, kâğıtları alayım. (Semih ile Sergen kâğıtlarını en son verir. Öğretmen kâğıtları incelemeye başlar. En son kâğıtları gelince yüzünde bir şaşkınlık belirir.) Bu da ne böyle, Sergen, sen Semih’in kâğıdına mı baktın?
Sergen: Yok öğretmenim, yani baktım sayılmaz. Belki ucundan accık görmüş olabilirim.
ÖĞRETMEN: Nasıl yani ucundan accuk evladım. Çocuğun kâğıdının ırzına geçmişsin nerdeyse! Baksana bütün cevaplar aynı. 1. soruya cevap olarak Semih 'Fatih Sultan Mehmet, 1453 yılında' diye yazmış. Sen de aynısını yazmışsın.
Sergen: Yoksa yanlış mı yapmış hocam. O değil mi?
ÖĞRETMEN: Hayır doğru; ama…
Sergen: O zaman bunda ne var Hocam, ikisi de doğru cevap işte. Ayrıca Semih’in de benim kâğıdıma bakmadığı ne malum?
ÖĞRETMEN: Bir saniye, devam edelim. İkinci soruya Semih 'Karlofça Anlaşması 1699' yazmış. Sen de aynısını yazmışsın!"
Sergen: Hocam yoksa bu mu doğru değil? Ulan Semih, yanlışsa ben sana sorarım.
ÖĞRETMEN: Merak etme, doğru cevap.
Sergen: Hocam kesin bu benden baktı o zaman!
ÖĞRETMEN: Bir saniye, devam edelim göreceğiz şimdi kimin kime baktığını. Üçüncü soruya Semih ‘Bilmiyorum’ diye yazmış. Sen de ne yazmış bakalım?
Sergen: Eyvah şimdi yakalandık galiba!
ÖĞRETMEN: Yaa… Yakalanırsın işte böyle. Başkalarının emeğini çalmak kadar kötü bir şey yoktur. İşte böyle Allah insanı yaptığı yanlışlığın içine hapseder.
Şule: Ne yazmış hocam, ben çok merak ettim?
ÖĞRETMEN: Ne yazacak,Ben de bilmiyorum!..' yazmış kerata.
Sergen: Ama Hocam haksızlık bu. Siz dehep ben doğmadan önceki olayları soruyorsunuz. Ben nerden bileyim benden önce ne olmuş?
ÖĞRETMEN: Bırak zevzekliği de şimdi kim söyleyecek bakalım Estergon Kalesi nerededir?
(kapı vurulur)Gel!..
AHMET: (güya nefes nefese kalmış) Hocam affedersiniz, biraz geç kaldım.
ÖĞRETMEN: Biraz diyor yahu dersin de sonu geldi neredeyse, niye geç kaldın?
AHMET: Anlatayım hocam, evden tam zamanında çıktım öğretmenim, dolmuşa bindim, dolmuş trenle çarpıştı öğretmenim yedi ölü on altı yaralı verdik, bir ben sağ salim kurtuldum, ama maalesef yetişemedim öğretmenim.
ÖĞRETMEN: Otur geveze.
AHMET: Baş üstüne öğretmenim.( yerine geçer)
ÖĞRETMEN: Ne sormuştum?
Ayşe: Estergon Kalesi’nin nerde olduğunu sormuştunuz öğretmenim.
ÖĞRETMEN: Güzel, söyle bakalım Ayşe Estergon Kalesi nerededir?
Ayşe: Bilmiyorum öğretmenim.
ÖĞRETMEN: Neden? Çalışmadın mı derse?
Ayşe: Öğretmenim, üzülmeyin diye söylememiştim. Geçenlerde sütkardeşim ölmüştü, dün helvasını yaparken tüp gaz patladı. Bütün eşyalarımız yandı. Bu arada tarih kitabım da yanmış, bu yüzden çalışamadım. Özür dilerim öğretmenim.
ÖĞRETMEN: A benim talihsiz kızım, sen geçen ayki ödevini de vermemişsin ki!
Ayşe: Çok haklısınız öğretmenim, babam balkondan düşmüştü her gece hastaneye gittim.
ÖĞRETMEN: Başka kimse yok muydu?
Ayşe: Yoktu öğretmenim. Babam balkondan düşünce buna çok üzülen annem kalp krizi geçirdi, kardeşimin heyecandan dili tutuldu, halamın da…
ÖĞRETMEN: Yeterrrrr.. (kızarak)
Ayşe: Peki öğretmenim.
ÖĞRETMEN: 147 Osman Şaşkınbakkal.
Osman: Burada…(umursamaz bir şekilde)
ÖĞRETMEN: Ödevini getir.
Osman: Getiremem..
ÖĞRETMEN: Neden getiremezsin?
Osman: Hazırlamadım öğretmenim.
ÖĞRETMEN: (kızarak) Niye peki oğlum?
Osman: Çok önemli bir konuda araştırma yapıyordum öğretmenim onun için hazırlayamadım. hem zaten evde sular da yoktu.
ÖĞRETMEN: Yaa( şaşırarak) neyi araştırıyordun oğlum?
Osman: Dâhilerin öğrencilik yıllarını öğretmenim.
ÖĞRETMEN: İlginç… Okul kütüphanesi nerede?
Osman: Geçen kitapları arkadaşlar taşıyordu; ama nereye götürdüklerine dikkat etmedim.
ÖĞRETMEN: Yani okul kütüphanesinin nerede olduğunu araştırmamış olan sen, dâhilerin öğrencilik yıllarını araştırdın öyle mi?
Osman: Evet hocam.
ÖĞRETMEN: Anlat öyleyse..
Osman: Peki. (çok bilgin bir şekilde böbürlenerek) modern fiziğin kurucusu aynştayn çok kötü bir öğrenciymiş öğretmenim. Ünlü bilgin Darvin tembel, uyuşuk, dalgacının biriymiş. Hatta bir gün babası ona “ fare kovalamaktan başka bir iş yaptığın yok ailemizin yüz karasısın” demiş.
ÖĞRETMEN: Eee ne sonuca vardın evladım.
Osman: Öğrencilik yıllarımız bu kadar birbirine benzediğine göre belki ben de bir dahiyimdir öğretmenim..
ÖĞRETMEN: (Öğretmen çok kızar ve üzülür, masasına doğru gidere yerine oturur. Ellerini başının arasına koyar ve konuşur.) Sen bir dahi misin bilemem ama ben artık dayanamıyorum. Böyle ilgisiz ve tembel olursanız ben size nasıl faydalı olabilirim? Bu memlekete, ailemize, kendimize nasıl faydalı olabiliriz. Her insan gibi ben de eserimin, sizlerin çok iyi olmasını istiyorum. Çok mu şey istiyorum?
Ayşe: (Sırasının altından bir çiçek demeti çıkarır. Arkadaşları da ayağa kalkarak onun peşinden öğretmenin yanına giderler.) Hocam, biliyorsunuz bugün 24 Kasım, aslında biz size şaka yaptık. Artık derslerimize çok iyi çalışıyoruz hocam. İnanın bize. Bakın sorduğunuz tüm soruların cevaplarını biliyoruz. Mesela Estergon Kalesi, Macaristan'ın başkenti Budapeşte'nin 60 km kuzey batısında Tuna nehri kıyısında yer alan ve Osmanlı tarihinde büyük bir önem taşıyan bir kale hocam.
Sergen: Pön Savaşları, Kartaca Savaşları olarak da bilinir. Kartaca ile Roma Cumhuriyeti arasında, MÖ 264–146 yılları içinde, Akdeniz deniz ticaretini ele geçirmek ve elde tutmak için yapılan ve üç evre olarak gerçekleşen savaşlar hocam.
Şule: Türkiye’nin 7 bölgesi var öğretmenim. Bunlar: Akdeniz, Karadeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Marmara, Ege, Güneydoğu Anadolu Bölgeleri.
Semih: Dünyanın da yedi kıtası var hocam. Avrupa, Afrika, Antarktika, Asya, Amerika, Avustralya (Okyanusya).
Ahmet: Hocam, sizi çok seviyoruz ve böyle bir şaka ile size kendimizi daha iyi anlatabiliriz diye düşündük.
Hep Beraber: Öğretmenler Gününüz kutlu olsun! (Çiçeği uzatırlar ve öğretmen çiçeği alarak ayağa kalkar.)
ÖĞRETMEN: Çocuklar, ne diyeceğimi bilemiyorum. İnanın beni çok korkuttunuz, birden gelecekle ilgili tüm hayallerim yıkıldı gitti. Ama şimdi… Şimdi çok mutluyum. Fakat bu çiçeği ben değil de gerçekten bir hak eden almalı. (Tam burada elinde çiçekle sahneden inerek elindeki çiçeği okul müdürüne veya oradaki en yaşlı öğretmene uzatır.) Bu çiçeği tüm öğretmenlerimiz adına sizlere sunar sizin nezdinizde öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutlarız. Bizler için yaptığınız her şeye binlerce teşekkür 8ediyoruz. Hatalarımız varsa affola.
 
(Burada Çiçek sunulan öğretmene konuşma yaptırılabilir. Kısaca duyguları alınır.)
 
Kaynak: http://www.rehberim.net/forum/fikralar-ve-komik-yazilar-219/97124-tiyatro-metni.html
 
                                                     Düzenleyen ve Geliştiren: Dursun TARAKCI
                                                           Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
 
  Bugün 27 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol