I. SAHNE
Oyuncular: Ferhat, Arkadaş, Abdi VARYEMEZ, Kız
Dekor: I.Sahnede kahvehane; II. Sahnede ev içi
Ferhat : Of of… Selamün aleyküm (Çok dertli görünür.)
Arkadaş: Ne len Ferhat, bugün çok dertli görünüyorsun.
Ferhat : Ben dertli olmayayım da kim olsun gardaş. Başımda öyle bir dert var ki anlatmak ne mümkün!
Arkadaş: Anlat, anlat. Derdini anlatmayan derman bulmaz. Tabii her derdini anlatan da derman bulacak diye bir kaide yok.
Ferhat : Yok yok benim derdime kimse ilaç olmaz. Ben bunu bilir bunu söylerim.
Arkadaş: Bak şimdi darılırım. Hem içime de bir kurt düşürdün be Ferhat. Ben bu gece uyuyamam da.
Ferhat : Of of. Derdime bir meded aman.
Arkadaş: Ferhat, anladım senin derdin gönül meselesi. Yoksa bir insan niye böyle üzülsün ki!
Ferhat : Gönlüm de aklım da onu çok istiyor ama nafile! O, adama günahını bile vermez ki benim istediğimi versin.
Arkadaş: Niye vermesin ki! Senden iyisini mi bulacak?
Ferhat : Öyle ya bu devirde ona benden daha iyi bakacak onu emanet edebileceği daha iyi birini nerden bulacak?
Arkadaş: Anlaşıldı, ateş bacayı sarmış.
Ferhat : Yani ateş demek doğru olmaz belki buna; ama ne yapayım bu da benim için bir tutku.
Arkadaş: Bari çok güzel mi?
Ferhat : “Şaşırır.” Ne demek güzel mi? Kitap bu kitap!
Arkadaş: Demek öyle ha, kitap gibi…
Ferhat : Kitap dedikten sonra konuşmaya gerek var mı?
Arkadaş: Hani belki beraber isteriz ha onu! Ne dersin? Kimdir bu adam? Söyle de bilelim. Belki bir faydamız dokunur....
Ferhat : Gerçekten yapar mısın be gardaş bunu benim için, yapar mısın? Beraber gideriz, gider isteriz değil mi?
Arkadaş: Tabii, niye olmasın! Sen söyle yeter ki, kimdir bu kişi? Kimden isteyeceğiz?..... Anlarsın ya!...Kitabı. (güler.)
Ferhat : Kim mi? (Tereddüt eder, utanarak) Şey… Ama sakın gülme! Bak gülersen bozuşur ha!...
Arkadaş: Peki peki söz gülmeyeceğim. Sen söyle! Dedik ya belki yararımız dokunur.
Ferhat : Sakın gülme! Söylüyorum… Abdi VARYEMEZ.
Arkadaş: Ne ! (Kahyayı basar) demek Abdi VARYEMEZ’den isteyeceksin ha!
Ferhat : Hani gülmeyecektin. Hemen su koy verdin.
Arkadaş: (Gülerek) Kusura bakma birden kendimi tutamadım. Dert ettiğin şey bu muydu?
Ferhat : Evet, ne oldu ki! Tamam, sen de anladın değil mi ondan bir şey alamayacağımızı.
Arkadaş: Aksine o da masraflı oluyor, kimse de almıyor diye geçenlerde kahvede dert yanıyordu. İsteyen çıksa da versem diye bakıyormuş.
Ferhat : Masraflı mı?. Durduğu yerde o zavallı, nasıl masraf açar ki? Sen bu konuda ciddi misin, yoksa benimle dalga mı geçiyorsun?
Arkadaş: Ne dalgası be arkadaşım. Ben ciddiyim.
Ferhat: O zaman ne duruyoruz, gidip isteyelim.
Arkadaş: Hemen mi?
Ferhat : Hemen tabii ya, ne olacak ki!
Arkadaş: Sen de az yere bakan yürek yakan değilmişsin. Bizde seni masum bir üveyik bilirdik. Yahu merak ettim sen nerde gördün ki onu?
Ferhat : Nerde olacak be gardaş, geçenlerde evlerine gitmiştim. Bir işim düşmüştü de… O zaman gördüm. Kaç zamandır arıyordum da bulamıyordum. Rüyalarımı süslüyordu.
Arkadaş: Ne… Rüyalarını mı? (kahkahayı basar) Ee gönül bu…
Ferhat : Ne gülüyorsun ki bunda ne var?
Arkadaş: Yok canım, ne olsun ki! (güler)
Ferhat: Vermek için birini aradığını söylemiştin, hemen gidip alalım. Olur ya başka biri devreye girmesin.
Arkadaş: Acele etme canım, senden başkası almaya gitmez, merak etme! Hem söyle, ne bu acele! Yangından mal mı kaçırıyorsun. Hayırlı bir iş bu. Aceleye gelmez. Önce istemeye gideceğimizi haber verelim.
Ferhat : Hayırlı bir iş mi! (biraz bekler ve düşünür.) Doğru tabii bundan daha hayırlı bir iş var mı? Eğer bu iş hayırlı bir iş olmasaydı Allah emreder miydi?
Arkadaş: Tabii ya emretmezdi.( Güler) Sen şimdi git, üstüne düzgün bir şeyler giy. Şöyle ceket kravat falan. Çikolata yaptır, çiçeği de unutma!
Ferhat : Ne diyorsun gardaş sen kafayı mı yedin?
Arkadaş: Ya hem istemeye gideceksin hem de itiraz ediyorsun. Vermek için can atıyor dediysek her şeyin bir kuralı var, gelenek göreneği var. Değil mi yani?
Ferhat : Ya haklısın da biraz abartmıyor musun?
Arkadaş: Ne abartması, sen dediklerimi yap. (Saatine bakar.) Saat 7.00’da Abdi VARYEMEZ’in kapısının önünde buluşalım. Bensiz sakın içeri girme!
Ferhat : Tamam ama hala biraz abarttığını düşünüyorum. Altı üstü bir….(Arkadaşı sözünü keser)
Arkadaş: (Atılır) Hala ısrar ediyorsun. Sen değil misin rüyalarımı süslüyor diye, hadi bakalım. Hadi durma!
Ferhat : Tamam tamam kızma, gidiyorum. (Çıkar.)
Arkadaş: (Seyirciye döner.) Allah’ım sen ne büyüksün. Hâkim Mecnun’a boşuna “Sevdiğin kız bu mu, bu büyük aşk bu kıza mı?” diye sorduğunda “Siz onu bir de benim gözümle görseniz!” dememiş. Bu bizim oğlana isteyeceğimiz kız da aslında pek güzel değildir. Aramızda kalsın ha! Arkadaşım duyarsa ayıp olur. Neyse ben de haber verip hazırlanayım. Ancak yetişiriz.
II. SAHNE
Abdi VARYEMEZ: Gıız buraya gel.
Kız: (İçeri girer.) Efendim buba!
Abdi VARYEMEZ: Gız ba bak, bu akşam seni Ferhat’a istemeye gelecekler. Sakın bi yanlışlık yapma ha.
Kız: (Sevinir.) Aboo. Dime buba!
Abdi VARYEMEZ: (Kızar.) gız gısmı bole şeylere sevünür müymüş. Sevünsen bile bellü etme. Hııı!
Kız: (Mahcup bir şekilde.)Tamam buba!
Abdi VARYEMEZ: Sen şümdü git, çarunca gelürsün.
Kız: Tamam buba! (Çıkar)
Kapı çalınır.
Abdi VARYEMEZ: Ahanda geldiler. Hayırlıysa şu gızı versek bari…
İki arkadaş içeri girerler. Ferhat takım elbiselidir. Elinde çiçek ve çikolata vardır.
Arkadaş: Selamün aleyküm.
Abdi VARYEMEZ: Ve aleyküm selam. Hoş geldiz ağalar.
Arkadaş: Hoş bulduk hoş bulduk.
Abdi VARYEMEZ: Buyurun oturun.
Arkadaş: Oturalım. (Otururlar.)
Arkadaş:Eee, nasılsın azizim. İşler nasıl gidiyor.
Abdi VARYEMEZ: Eyi Allah’a şükür. Sen nassaan.
Arkadaş: Biz de iyiyiz Allah’a şükür.
Ferhat : Gardaş uzatma da isteyip çıkalım şunu.
Arkadaş: Bu işler aceleye gelmez dedim sana. Her şeyin bir usulü var dedik.
Ferhat : Sen demedin mi vermek istiyor diye. İsteyelim de bitsin bu eziyet artık.
Arkadaş: Eee da da nasılsın Abdi amca?
Abdi VARYEMEZ: Eyiz eyiz Allah’a şükür.
Arkadaş: Abdi amca, malumun biz buraya hayırlı bir iş için geldik.
Ferhat : Evet çok hayırlı hem de!
Arkadaş: Sen sus ayıptır yahu! Ne diyordum, ha hayırlı bir iş için geldik senden Allah’ın emri, peygamberin kavli ile (sözünü keser)
Ferhat : Ne Allah’ın emri, ne peygamberin kavli…
Arkadaş: Ya sana bir sus diyorum, her şeyin bir usulü var diyorum.
Ferhat : Usulü mü? (düşünür.)
Arkadaş: (Biraz bekler.) Evet usulü…
Ferhat : Tamam, anladım Allah’ın ilk emri peygamberimizin tavsiyesi doğru, düşünemedim. Özür dilerim.
Arkadaş:Sana bir bildiğimiz var dedik. (Döner) Abdi amca…
Abdi VARYEMEZ: Buyır.
Arkadaş: Allah’ın emri peygamberin kavli ile …(Sözünü keser)
Ferhat : Ben dayanamayacağım artık. Ben Allah’ın emri peygamberin kavli ile senden şu karşıdaki kitaplıkta duran “Felatun Bey ile Rakım Efendi” kitabını istiyorum. (Kitabı alır ve elinde tutar.) Biliyorum kitaplarını vermeyi sevmiyorsun; hatta hiçbir şeyini vermeyi sevmiyorsun; ama Allah’ın ilk emri oku, peygamberimiz de “İlim Çin’de de olsa onu alınız.” buyurduğuna göre lütfen bu kitabı bana okumaya verir misin?
Abdi VARYEMEZ: Aboo. Sen ne disen!
Arkadaş: Vay ben öleydim. Sen bu kadar aşk dolu sözü bir kitap için mi söyledin? Ne günlere kaldık ya Rabbii!
Ferhat : Siz ne sanmıştınız?
Kız: (İçeri kız girer.) Buba beni istediler mi? Verdin dimi buba! Hangünüz benüm müstükbel eşim oli!
Ferhat : (Korkarak)Allah’ım, bana yardım et! Annem boşuna demiyordu demek ki: “Bak oğlum bu kadar çok okursan başına bir iş gelecek. Bu okuma aşkı başına bir iş açacak.” Kadıncağız ne kadar da haklıymış. (Elindekileri atar ve kaçmaya başlar.) Peşinden de kız ve diğerleri gider.
Kız: Dur aşkum. Beni bırakıp da nereye gidiyon.
Abdi VARYEMEZ: Dur behle lann!
Arkadaş: Demek kitap aşkı ha! Ben sana sormaz mıyım Ferhat!
Yazan: Dursun Tarakcı
Türk Dili ve Edebiyatı Öğrt.