Edebiyat
  NÜKTELER-Komedi
 
NÜKTELER
I. SAHNE
Yolcu: Efendiler bir şey soracaktım da...
Konuşan üç kişi hiç aldırış etmezler ve konuşmaya devam ederler.
Adam1 :       Hakikaten de ne güzel bir yerde yaşıyoruz değil mi? Yemyeşil haşmetli dağlarımız var.
Adam2 :       Hele de bu heybetli dağların masmavi denizle kucaklaşması... Ne güzel?...
Adam3 :       Gerçekten de cennet gibi bir yerde yaşıyoruz değil mi arkadaşlar? Bakın bir de burada misafirimiz varmış. Bir de ona soralım.
Yolcu :        Evet, beyler şehriniz çok güzel, cennet gibi ama içinde adam yok. Size soru soruyorum. Aldırış etmiyorsunuz.
                  Kızarlar.....
Adam1 :       Şuna da bak! Alçacık boyuyla bize akıl vermeye çalışıyor. Şimdi senin için çok üzüldüm işte. Vah vah.
Adam2 :       Senin için üzülüyoruz ki asla büyük bir adam olamayacaksın. (Birbirlerine bakar ve gülüşürler.)
Yolcu   :       Benim büyüdüğüm yerlerde insanların büyüklüğünü anlamak için çenesinden yukarısını ölçerler. Görüyorum ki siz çeneden alçını ölçüyorsunuz.
Adam3 :       Şu utanmaza da bak! Hala bize akıl vermeye çalışıyor. Hangi yüzle karşımızda duruyorsun hala.
Yolcu   :       Hangi yüzle olacak, tabii ki Allah’ın huzuruna çıkacağım yüzle! Belki bu bahsettiğim siz de olmayabilir.
Adam1 :       Bak hala konuşuyor. Sen hiç nezaket kurallarını bilmez misin be adam. Git de biraz daha eğitim al, öyle gel!
           Gülüşürler.
Yolcu   :       Doğru ya !... Allah meşeyi yüz yılda yetiştirirken sizin gibi kabakların yetişmesi için iki ayı yeterli görüyor.
Adam2 :       Bak hala konuşuyor.Seni Maho Ağa’ya çıkaralım da gör. Bakalım bu saygısızlığına orada da devam edebilecek misin?
Yolcu   :       Hani şu insanları sömüren kişiden bahsediyorsunuz, değil mi? Efendiler, bahsettiğiniz kişiye çıkılmaz; inilir. Çünkü o yüksek bir kişi değil bilakis alçak biridir.
Adam3 :       Bu söylediklerinden sonra senin hakkında hiç da iyi şeyler düşünmüyorum. Senin için aklımda önemli bir fikri saklıyorum. Sen de görürsün ne olacağını.
Yolcu   :      Aman o fikrini daha fazla aklında tutma! Zavallı tek başına kim bilir nasıl sıkılır.
Adam3 :       (Kızgın bir şekilde ayağa fırlar.) Bana bak adam, sen bana nasıl hakaret edersin? Bak şu gözlerime. Beni nasıl kızdırdığını anlarsın. Nasıl insafsız bakıyor değil mi?
Yolcu   :       Aslında hiç de öyle değil. Ve hatta gözlerine bakıyorum ve görüyorum ki gözlerinden biri takma galiba.
Adam3 :       Sen, sen… Bunu nerden anladın? Yoksa yoksa sen kâhin misin?
Yolcu   :      Çünkü takma olan gözün insaflı bakıyor da ondan anladım.
Adam1 :       Kusura bakma ama kardeş senin ismin ne?
Yolcu   :      Güler...
Adam1 :       Ama hiç gülmüyorsun. Haah Haah
Yolcu   :       Çünkü benim tam adım Nadir GÜLER de ondan. Galiba sizden bana hayır olmayacak. Haydi, bana eyvallah!
 
II. SAHNE
1.Edebiyatçı:(İçeride oturmakta iken diğer edebiyatçı gelir. Bu arada çayını yudumlamaktadır.) Çay da çaymış hani!
2.Edebiyatçı: Selam dostum. Nasılsın?
1.Edebiyatçı: İyilik be üstadım. Sizler nasılsınız?
2.Edebiyatçı: Vallahi ne olsun, bizler de çok iyiyiz. Bugün çok yakışıklı gördüm sizi.
1.Edebiyatçı: Maalesef ben size aynı iltifatla cevap veremeyeceğim.
2.Edebiyatçı: O halde siz de benim gibi yapın, yalan söyleyin.
1.Edebiyatçı: Üstat, sizin isminiz Hamit’ti değil mi? Peki nasıl yazılıyordu son harfi? “t” ile mi?
2.Edebiyatçı: Yahu adımın başına bir “ham” getirdiniz, yetmiyormuş gibi sonuna bir “it” eklemeyin.
1.Edebiyatçı: Yahu ne güzel söylediniz. Peki, son şiirimi okudunuz mu? Dergilerde yayımlandı da.
2.Edebiyatçı: Okudum, okudum. (Beğenmediğini belli ederek söyler)
1.Edebiyatçı: Beğenmediniz galiba.
2.Edebiyatçı: Nerden anladınız.
1.Edebiyatçı: Çünkü siz yazmadınız da ondan. Siz yazsaydınız şiiri beğenirdiniz.
2.Edebiyatçı: Peki edebiyat dergisi son sayısında sadece iki şaire yer verecekmiş. Bunu da duydunuz mu?
1.Edebiyatçı: Peki ikinci şair kimmiş?
2.Edebiyatçı: İlahi üstat, çok mütevazısın.
1.Edebiyatçı: Yok estağfurullah, evet önceden biraz kibirliydim; ama şimdi kusursuzum.
2.Edebiyatçı: Efendim o zaman biz eşekleri hemen at ilan edelim.
1.Edebiyatçı: O niye ki?
2.Edebiyatçı: Hiç değilse eşeklerin bizi yönlendirmediğini söyleyebiliriz.
1.Edebiyatçı: Hatırlarsanız sizden bir ricada bulunmuştum. Bana Kıbrıs’tan gelirken bir eşek getirecektiniz.
2.Edebiyatçı: Aaa, üstadım vallahi unutmuşum. Şimdi sizi görünce hatırladım.
1.Edebiyatçı: Zararı yok siz geldiniz ya, o da kâfi.
2.Edebiyatçı: Efendi bu gece rüyamda peygamber efendimizi gördüm. Bana şu ana kadar gelip geçen ne büyük şairin ben olduğunu söyledi.
1.Edebiyatçı: Yahu üstat, senin Arapça bilmediğini sanıyordum.
2.Edebiyatçı: Evet, bilmiyorum.
1.Edebiyatçı: E o zaman… Peygamber Efendimiz de Türkçe bilmiyordu. Yoksa sen yalan mı söylüyorsun üstat?
2.Edebiyatçı: Yok canım olur mu öyle şey. Belki peygamber efendimiz değildi o. Demek ki beni aldattı üstat. Yoksa ben ne zaman yalan konuştum. Hiç şahit oldun mu?
1.Edebiyatçı: Yok canım olur muyum?
                     İçeri bir delikanlı girer. 1.Edebiyatçıyla konuşur.
Genç           : Efendim konuşmanızı kesiyorum ama sizi edebiyatçılar birliğimiz ayın şairi seçti. Tebrik için de beni yolladı. Tebrik ediyoruz.
1.Edebiyatçı: Edebiyatçılar Birliği adam kıtlığına mı uğradı? Senin gibi tüysüzün birini beni tebrike yolladı.
Genç           : Edebiyatçılar Birliği, huzurunuzda tüyün bu kadar önemi olduğunu bilseydi, size beni değil bir keçiyi de gönderebilirdi.
1.Edebiyatçı: Tamam tamam, teşekkürler. Gidebilirsin. (Genç memnuniyetsizliğini belli ederek çıkar.) Evet nerde kalmıştık üstat. Haa, sana iki davetiye vereyim. Yarın akşam son şiirlerimden oluşan bir dinletim var. Fakat davetiyelerden biri sizin diğeri ise bir dostunuz için. Tabii ki bir dostunuz varsa…(Güler)Haa… Haah…
2.Edebiyatçı: Bu dinletinize maalesef gelemeyeceğim. Çünkü çok önemli bir işim var. Yalnız bir sonrakine davet ederisiniz gelirim. Tabii ki ikinci bir şiir dinletisi yapabilirsen. (Güler) Haa… Haah…
1.Edebiyatçı: Merak etme, ikinciyi de yaparım, üçüncüyü de…
2.Edebiyatçı: Bak üstat, şayet biri beni kazıklarsa Allah onun belasını versin. Aynı kişi beni ikinci defa kazıklarsa Allah hem onun hem de benim belamı versin. Ama üçüncü kez de kazıklarsa Allah yalnız benim belamı versin. Yani üstat şiir dinletin senin olsun. Ben kafamı dinlemek istiyorum.
1.Edebiyatçı: Hey, hey… Sen biliyor musun ki benim üç kuşaktan bu yana atalarım şair. Senin sülalende bir şair bile yok.
2.Edebiyatçı: Üstat, senin bu halin bana patatesi hatırlatıyor. Zira bu bitkinin de işi yarayan tarafı toprak altındadır. Senin ataların gibi.
1.Edebiyatçı: Akşam akşam yine akşam / Göllerde bu dem bir kamış olsam....
2.Edebiyatçı: Bu da nasıl şiir. Kamış olmak da ne demek? İnsan kamış olur mu?
1.Edebiyatçı: İnsan elbette kamış olur; birçoğumuz (karşıdakini gösterir) odun oluyor, birimiz (kendini gösterir) de kamış olsun(!)
2.Edebiyatçı: Üstat bu kadar yeter artık. Birbirimiz boşa üzmeyelim. Senin iyi resim yaptığını duydum. Şöyle bir resmimi yap, yalnız resim hem iyice benzesin hem de yakışıklı olsun.
1.Edebiyatçı: Evet iyi resim yaparım; ama üstadım ikisinden birini seçmek zorundasın. Resmin sana mı benzesin yoksa yakışıklı mı olsun? Haa, sen aynı zamanda hayvan doktoruydun değil mi? Yani baytar!
2.Edebiyatçı: Ne oldu, hayrıdır; yoksa bir tarafın mı ağrıyor?
1.Edebiyatçı: Yok, bu işin sonu gelmeyecek. En iyisi mi biz bu işten vazgeçelim. Öpüşüp barışalım.
1.Edebiyatçı: Evet ya…Hem bak bu kadar insana da rezil oluyoruz.
1.Edebiyatçı: Haklısın kardeş. Haydi öpüşelim. (Öpüşüp çıkarlar.)
 
 
 
 
 
 
                                                                                                 Derleme-Senaryo
                                                                                                 Dursun TARAKCI
                                                                                             Türk Dili Edebiyatı Öğrt.
 
  Bugün 23 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol